Hallstatt Gezi Rehberi ve Gezilecek Yerler

Hallstatt Gezi Rehberi ve Gezilecek Yerler

Avusturya’nın muhteşem doğa manzaraları ve birbirinden tatlı sokakları ile meşhur kasabası Hallstatt’ı keşfetmeye ne dersiniz? Burada doğanın ve evlerin güzelliğine hayran olmak dışında, başka neler yapılabileceğini Hallstatt gezi rehberinde derledim.

Önce Hallstatt’ı daha yakından tanıyalım; sonra gezilecek yerlere, ulaşım ve konaklama konularına geleceğim.

Hallstatt Gezi Rehberi

Hallstatt denince ilk alka gelen manzara

Hallstatt Hakkında

Hallstatt Avusturya’nın Salzkammetgut bölgesinde, göl kıyısında yer alan küçük sevimli bir kasaba. Burada yalnızca 700 kişi yaşıyor. Yerlilerden birine “mahalle kültürü var mı; hepiniz birbirinizi tanıyor musunuz?” diye sorduğumuzda “Evet, küçük bir Facebook grubu gibiyiz” demişti. Ancak nüfusun az olması ıssız bir kasaba olduğu anlamına gelmiyor. Burası öylesine çok turist ağırlıyor ki (yüksek sezonda günde 10.000’den fazla turist geliyormuş) sokaklar hep kalabalık. Kalabalıktan kaçınma yollarına da bilahare değineceğim…

Sokakta Avrupa’nın hiçbir yerinde görmediğiniz kadar çok Koreli turist göreceksiniz. Bunun nedeni 2006 yılında Güney Kore’de yayınlanan bir televizyon dizisi. Kore’de çok izlenen Spring Waltz isimli romantik dizinin en ikonik sahneleri Hallstatt sokaklarında geçiyor. Nasıl ki ortalama bir Amerikalı balayına gidilecek romantik kent deyince Paris’i düşünüyorsa; Koreliler için de romantik kent demek Hallstatt demek. Hatta dizi Çin’de de popüler olduğu için Çin’in Huizhou kentine Hallstatt’ın bir kopyasını inşa etmişler. “Çin malı Hallstatt” evet.

Velhasıl yerli halk bu kalabalıktan biraz rahatsız. Her yere “lütfen sessiz olsun, burası müze değil, biz burada yaşıyoruz” tabelaları asmışlar. Özellikle fiyatlardan dolayı çok mutsuzlar çünkü burada turistik restoran / lokal restoran gibi bir ayrım yok. Her şey çok pahalı. Buna karşın son derece güler yüzlü ve yardımcılar. Asla kötü davranmıyorlar, aksine hep sıcak davrandılar bize.

Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliymiş. Hallstatt’ın ilk oteli 1884 yılında açılmış. Takip eden yıllarda buraya olan talep öylesine artmış ki 1900 yılına gelindiğinde 3 oteli, 10 misafirhanesi ve bir birahanesi olmuş.

Hallstatt’ın tarihi oldukça eskiye dayanıyor. Kasabanın ilk yerleşimcileri ise Keltler. Buraya tam olarak ne zaman yerleştikleri bilinmiyor ama en az 7000 yıldır burada olduklarını biliyoruz. Çünkü dağın tepesinde tam 7000 yıldır kullanılan bir tuz madeni var. Dünyanın en eski tuz madeni olarak kabul edilen bu maden arkeologların göz bebeği çünkü tuzun koruyucu yapısı sayesine hiç bozulmamış kıyafetler, aletler, ayakkabılar bulmuşlar burada. Hatta tüm Hallstatt tarihçiler açısından o kadar önemli ki Orta Avrupa’nın M.Ö. 800–400 yılları arası döneminden “Hallstatt Periyodu” veya “Hallstatt Kültürü” olarak bahsediyorlar.

Hallstat sözünü ettiğim tuz madeni sayesinde hep çok varlıklı bir yer olmuş. Başka şehirlerde ancak zenginlerin mezarlarından çıkan ziynet eşyaları, buraya gömülmüş işçilerin mezarlarında bulunmuş. Eh Roma böyle bir zenginliği elinden kaçıracak değil ya… Hallstatt uzun bir dönem Roma kontrolü altında kalmış. Sektörün endüstrileşmesiyle işçiler daha az, tüccarlar daha çok kazanmaya başlamışlar. Bazı işçi ayaklanmaları da olmuş.

Hallstatt Tuz Madeni’nde görebileceğiniz 2500 yıllık merdiven.

İlk başlarda halk dağın tepesinde, maden yakınlarında yaşıyormuş. Buraya kara yoluyla ulaşım olmadığı için 1874 yılına kadar Hallstatt’ın tüm ulaşımı gölden, teknelerle sağlanıyormuş. Muhtemelen ticaret hareketlendikçe yerleşim de liman yakınlarına yayılmıştır. Zira yukarının seli, heyelanı eksik olmuyormuş. Yaşam göl kenarına taşındıktan sonra madenciler haftanın 5 günü yukarıda, 2 günü aşağıda yaşamaya başlamışlar. Cumartesi akşamüstü kasabaya inip, aileleriyle vakit geçirip, pazartesi sabahtan tekrar tepeye çıkıyorlarmış. Hafta içi çalışıp hafta sonu dinlenmek dünyanın geri kalanı için çok yeni bir uygulama olsa da, 1850’lerde Hallstatt’ta son derece yaygın bir uygulamaymış.

Son olarak coğrafyasından da bahsetmemek olmaz. Nitekim burası doğasının güzelliği ile meşhur. Nehri çevreleyen ve yolculuğunu süresinde sıkça göreceğiniz yüksek dağlar Alpler. Alpler; Avustusya, İsveç, İtalya, Slovenya ve Liechtenstein boyunca uzanıyor ve Hallstatt’ın coğrafyasını şekillendiriyor. Hallstatt gölü ve çevresinde kalan tüm doğal güzellikler UNESCO Dünya mirası listesinde yer alıyor.

Skywalk Manzata Terası ve Hallstatt Gölü

Hallstatt’a Giderken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Hallstatt’a Ne Zaman Gidilir?

Hallstatt’a gitmeyi tercih ettiğiniz mevsim seyahatinizden alacağınız keyfi doğrudan etkileyebilir. Aslında Hallstatt’ın makbul zamanı yaz ayları çünkü gölün keyfini daha iyi çıkarabiliyorsunuz. Dağ iklimi olduğu için aşırı sıcak da olmuyor. Yine de yazın gitmenizi önermiyorum çünkü burası yazın çılgınlar gibi kalabalık oluyor. Ortalama park yeri bulma süresi 1 saati bulabiliyor. Böyle dingin bir yere gelip de kaotik bir kalabalığın içine düşmek, her yerde sıra beklemek istemem açıkçası.

Ben Hallstatt’a Ekim ayında gittim ve seyahat için en ideal zamanın bu olduğunu düşünüyorum. Kalabalık yoktu ama havalar çok soğumamıştı. Benzer bir şekilde Nisan ayını da tercih edebilirsiniz.
“Peki ya kış?” diyorsanız bu tamamen seyahatinizden ne beklediğinize göre değişir. Hallstatt’ın karlar altında kaldığı zaman, muhteşem manzaralar çıkıyor ortaya. Öte yandan füniküler ve tuz madeni ocak başından mart sonuna kadar çalışmıyor. Üstelik hava epey soğuk oluyor. Yani Hallstatt’ta kar manzarasına giderken eldeki açık hava aktivitelerinden oluyorsunuz. Tercih sizin.

Hallstatt’ta kış (Fotoğraf: Biletskiy / Envanto Elements)

Hallstatt’a Nasıl Gidilir?

Hallstatt’a tren kullanarak ya da araba kiralayarak ulaşabilirsiniz. Her ikisi için de dikkat etmeniz gereken bazı konular var:

-Araba kiralayarak ulaşım sağlayacaksanız, arabanızı Hallstatt’ın girişinde yer alan otoparklardan birine bırakmanız gerekiyor. Eğer Hallstatt’ın yerlisi değilseniz kasabanın içine araçla girmeniz yasak. Zaten her yer birbirine yüzüme mesafesinde olduğu için içeride arabaya ihtiyacınız olmayacak.

Hallstatt’ın 4 tane paralı otoparkı var. Eğer konaklayacaksanız otelinizin hangi otopark ile anlaşmalı olduğunu öğrenin. Böylece otopark ile oteliniz arasında gidip gelen shuttle araçlarını ücretsiz olarak kullanabilirsiniz. Ayrıca park yeri doluysa ve önünde uzun kuyruklar varsa, otel rezervasyonunu gösterenlere öncelik tanınıyor.

Hallstatt’a arabayla giderken çok güzel yollardan geçiliyor. Pek fazla virajlı, dar, dağ yolu yok.

Otele shuttle ile gitmek için tuvaletlerin yanındaki shuttle çağırma butonuna basmanız yeterli. Size kaç kişi olduğunuzu, valizinizin olup olmadığını sorup araç gönderiyorlar. Otopark fişinizi arabada bırakmayın çünkü araca binerken fişinizi göstermeniz gerekecek. Dönüşte yine shuttle ile dönmek için otelinizin resepsiyonu ile konuşun; size araç çağırırlar. Elbette shuttle’a binmek şart değil. Yürüyeceğiniz mesafe 1 – 1,5 kilometre kadar. Valiziniz yoksa çok rahat yürürsünüz. Valiziniz varsa araç daha konforlu olabilir.

Park yerinin ödemesi çıkış bariyerinin orada değil, tuvaletin yanındaki otomatlarda yapılıyor. Bariyerin yanındaki kutuya otomatın verdiği fişi okutuyorsunuz. Otoparkın 2 saati 8€, günlük kullanım 18€. Biletinizi kaybetmeyin çünkü biletsiz çıkış 36€.

Son olarak bir de vinyet konusu var. Avusturya’daki bazı otobanları ve tünelleri kullanmak ya da ülkeye kara yoluyla giriş yapmak için ödemeniz gereken bir para var. Bu parayı geçişte ödemiyorsunuz, önceden ödeyip “vinyet” adı verilen bir sticker alıyorsunuz. Günlük, 10 günlük, aylık vinyetler satılıyor. Bu vinyeti benzin istasyonlarından satın alıp aracınızın ön camına yapıştırıyorsunuz. Eğer sınırdan giriş yaparken vinyetiniz yoksa 123€ ceza yersiniz. Günlük vinyet fiyatı ise 10€ civarında.

Avusturya’ya kara yoluyla girdiğimiz için alıp cama yapıştırdığımız vinyet

Hallstatt’a ulaşmak için araba kiralayabileceğiniz şehirler ise şu şekilde:
Münih’ten Hallstatt’a 207 km
Salzburg’dan Hallstatt’a 77 km
Graz’dan Hallstatt’a 176 km
Viyana’dan Hallstatt’a 287 km

Ben ucuz uçak biletini Münih’ten bulduğum için Münih’ten gelmeyi tercih ettim. Yollar çok güzel, manzaralar çok güzel ama üstün alman mühendisliğini hesaba katmamışım. Bariyere çivi çakacak olsalar yolu daraltıp, trafiği çalışmanın yapılacağı yerden uzaklaştırıyorlar. Güzergahımızda o kadar çok yol çalışması vardı ki 3 saatten az sürmesi gereken yol 4 saatten uzun sürdü.

Peki ulaşımı trenle sağlayacaksak nasıl olacak? Öncelikle Hallsatt’ın içinde bir tren istasyonu yok ancak bu trenle ulaşmanıza engel değil. Tren istasyonu gölün hemen karşı kıyısında yer alıyor ve trenden iner inmez karşınıza çıkan tekneler ile Hallstatt’ın merkezine ulaşıyorsunuz. Gidiş dönüş tekne bileti 7€, yani park yerinden çok daha ucuz.

Hallstatt Tren Garı gölün karşı kıyısında bulunuyor. (fotoğraf: hallstattaustria.eu)

Eğer Hallstatt’a trenle ulaşacaksanız saatler konusunda dikkatli olmanız gerekiyor. Tekne seferleri akşam saatlerinde bitiyor. Özellikle karşı kıyıda konaklamayı planlıyorsanız son tekne bitmeden karşı kıyıya geçmiş olmanız lazım.

Hallstatt’a trenle ulaşabileceğiniz şehirler ise şu şekilde:
Salzburg’dan trenle 2 saat 20 dakika
Viyana’dan trenle 3,5 – 4 saat arası
Graz’dan trenle 2 saat 45 dakika

Ne Kadar Zaman Ayırmalı?

Hallstat’ı gezmek için en az 1 tam gün ayırmanız gerekiyor. Eğer sabah çok erken saatlerde Hallstatt’ta olmayacaksanız 1,5 gününüzü ayırmanız daha iyi olur çünkü pek çok yer erken kapanıyor. Günü erken bitirmek zorunda kalıyorsunuz ve bazı şeyler ertesi güne sarkıyor.

Özetle Hallstatt’ı doya doya gezmek istiyorsanız 1 gece konaklayın. Akşam yapacak çok bir şey yok ama burada konaklarsanız sabah erkenden gezmeye başlama şansınız olur.

Hallstatt’ı yavaş yavaş, baktığınız her detayın keyifi çıkararak gezmek için en az 1 tam gün ayırın.

Fiyatlar ve Ödemeler Nasıl?

Pahalı. Tüm Hallstatt’ta fiyatlar yüksek olduğu için buraya biraz bütçe ayırmak gerekiyor. Bir yemek 20€ – 25€ civarında. Turistik mekan / lokal mekan ayrımı da yok. Eğer yeme içmeyi ucuza getirmek istiyorsanız marketten (konumu için tıklayın) sandviç, kahve, kruvasan gibi şeyler alabilirsiniz.

Mesai saatleri dışında, markette hiç kimse olmasa bile markete girip alışveriş yapabilirsiniz. Kredi kartınızı kapıdaki okuyucuya okutunca kapı açılıyor. Satın aldıklarınızı kasadan kendiniz okutup kartınızla ödeme yapabiliyorsunuz.

Yanınızda mutlaka nakit Euro bulundurun çünkü bazı yerler kartla ödeme kabul etmiyor, bazılarında ise alt sınır var. Örneğin hesap 12€’dan az tutmuşsa sadece nakit alıyorlar; daha fazlaysa karttan verilebiliyor.

Bir şnitzelin fiyatı 20€ civarında. Hesabı ona göre yapın.

Haritalı Hallstatt Gezi Rehberi

Bu Hallstat gezi rehberini yazarken sabahı yolda geçirip saat 11-12 gibi gezmeye başlayabileceğinizi varsayarak 2 güne böldüm. Eğer sabahtan Hallstatt’ta uyanıp erkenden gezmeye başlayabilirseniz ya da bazı şeylerden fedakârlık ederseniz, 1 tam güne de sığdırabilirsiniz.

Gezerken benim haritaya işaretlediğim noktalarla sınırlı kalmayın ve mutlaka ara sokaklara girip çıkın. Her yeri öylesine güzel dekore etmişler ki baktığınız her köşede sizi mutlu edecek bir yeler görebiliyorsunuz.
Haritalı rehberde daha çok geziye dair pratik bilgiler paylaşıyorum. Eğer gezilecek yerlerin tarihi, mimarisi, neden görmeye değer olduğu gibi konularda daha ayrıntılı bilgi arıyorsanız Hallstatt’ta Gezilecek Yerler başlığının altında bulabilirsiniz.

1. Gün: Tuz Madeni, Tekne Turu ve Ara Sokaklarda Kaybolmaca

Güne füniküler ile yukarı çıkıp tuz madenini gezerek ve Skywalk’u görerek başlayacağız. Güne böyle başlamayı tercih etme nedenim düşük sezonda madenin erken kapanıyor olması. Eğer öğleden sonraya bırakırsanız vaktiniz yetişmeyebilir. Buraya en az 3 saatinizi ayırmanız gerekiyor. Maden gezisinin yeraltında geçen kısmı 1,5 saat sürüyor. Fünikülere binmmesi, yürümesi, Skywalk mazarasına bakması derken kasabanın merkezine vardığınızda 3 saat geçmiş olur. Eğer restorana oturursanız 3,5 – 4 saatinizi bile burada geçirebilirsiniz.

“Bir tuz madeninde saatlerce ne yapacağım?” demeyin. Bu gezi burada yapılabilecek en keyifli şeylerden bir tanesi. Ziyareti inanılmaz eğlenceli bir şekilde tasarlamışlar. Kaydıraklardan kayıyorsunuz, yeraltında giden  bir araca biniyorsunuz… Turda izletilen videolar ve rehberin anlatımları çok güzel. Tuz eskiden nasıl çıkarmış, bugün nasıl çıkıyor, bu dağ nasıl oluşmuş; hepsi anlatılıyor. Üstelik burası dünyanın en eski tuz madeni. Tam 7000 yıldır buradan tuz çıkarılıyor.

Füniküler ile yukarı çıkış (fotoğraf: ASphotostudio / Envanto Elements)

Füniküler’e Salzwelten Hallstatt olarak işaretlediğim yerden biniliyor. Burada çantalarınızı bırakabileceğiniz dolaplar var ama kesinlikle kullanmanızı tavsiye etmem. Hayatımda ilk defa bir dolaba 376 TL para ödedim ve başımı ellerimin arasına alıp “dolandırıldım ya la” dedim. Müze girişindeki dolaplar genellikle 1-2 € olur. Bu alçak dolap benden 10 € aldı. Bu dolaba çok kızgınım. Çantanız çok büyük değilse madenin girişinde, soyunma odasındaki dolapları ücretsiz olarak kullanabilirsiniz.

Füniküler ve tuz madeni biletinizi gitmeden önce online olarak resmi sitesinden satın alabilirsiniz. Özellikle yoğun sezonda bunu yapmanızı öneririm. Evet bilet fiyatları biraz “tuzlu” ama gerçekten değiyor. Eğer hava güzelse ve vaktiniz varsa aşağı fünikülerle inmek yerine yürüyerek inmeyi tercih edebilirsiniz. Çıkışı da yürüyerek yapma imkanı var ama 1 saat boyunca yokuş yukarı yürümek herkesin harcı değil tabii.

Biletinizi füniküler saatine göre alıyorsunuz. Yukarı çıktığınızda madenin girişine kadar 15 dakikalık bir yürüme mesafeniz olacak. Yukarıda yapılacakları Google haritalarına işleyemedim çünkü Google nereye, nasıl gidildiğini çok net göstermiyor. Bu yolu takip ederken ilk göreceğiniz yapının içerisinde bir kelt mezarı var. Yolunuza devam ederken tarihi bir çeşme de göreceksiniz. Biraz daha ilerlediğinizde karşınıza çıkacak olan St. Barbara şapeli ise madencilerin koruyucusu olduğu düşünülen Aziz Barbara’ya adanmış. St Barbara madenciler için öylesine önemli bir figür ki o 29 yaşında öldüğü için madenci üniformalarının da 29 düğmesi var.

Tuz Madeninin içerisindeki kaydıraklar be tuz lambaları

İlerlemeye devam ettiğinizde et kurutma alanı ve bronz çağı insanlarının yaşadığı tarzda bir ev replikası da mevcut. Buraları gezip bilgilendirme levhalarını okuya okuya yürüdüğünüzde, yol sizi turun başlayacağı binaya ulaştırıyor. Bir sonraki tura kaç dakika kaldığı, binanın girişindeki ekranda yazıyor. İnsanları içeriye girdikleri sırayla alıyorlar, bilet saatine göre değil. Sakin bir günde bunun pek önemi olmayabilir çünkü sıra oluşmuyor. Yüksek sezonda ise sıra beklemek gerekebilir.

Sıranız geldiğinde sizi içeri alıp koruyucu kıyafetler veriyorlar. Bu kıyafetinize tuz bulaşmasını önlemek için. Kıyafeti montunuzun üzerine giyinmelisiniz çünkü madenin içi gerçekten soğuk. Yaz kış fark etmeksizin 8 derecelik bir sıcaklık var. Bu arada giyindikten sonra rehberinizle buluşacağınız yere gidene kadar bilgilendirme levhalarının arasından geçiyorsunuz. Biz geç kalmayalım diye pek okuyamadan geçtik ama hiç acele etmemize gerek yokmuş. Buradaki levhaları okumak için yeterli vakit var. Zaten rehber de aynı yoldan geldiği için geride insan bırakmıyor. Herkes hazır olunca tur rehberi de geliyor ve tur başlıyor.

Müze binasının girişi

Madenden çıktığınızda fünikülere yönelmek yerine solunuzda kalan köprüden geçin. Bu köprü sizi UNESCO Mirası sayılan muhteşem Hallstatt gölü manzarasını panoramik olarak görebileceğiniz Skywalk manzara terasına’a ulaştıracak. Burada insanlar sıraya giriyor ve en uç noktada fotoğraf çektiriyorlar. Şansımıza hep çok kibar insanlarla karşılaştık ve daha biz rica etmeden “birlikte fotoğrafınızı çekelim mi?” dediler. Aynı şey pek çok yerde başımıza geldi. Bazıları Türk’ü. Eğer bu satırları okuyorsanız güzel fotoğraflar için çok teşekkür ederim.

Skywalk’u gezdikten sonra hemen arkasındaki Rudolfsturm Restoran’a çıkıp bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Burası “Rudolf’un Kulesi” anlamına geliyor çünkü 13. Yüzyılda burada bulunan bir gözetleme kulesinden dönüştürülmüş. 1954 yılına kadar ise Tuz madeninin operasyon yöneticisi burada yaşamış. Fiyatlar tüm Hallstatt’ta olduğu gibi ucuz değil ama manzara faktörü burayı oturulabilecek en güzel yerlerden biri haline getiriyor. Masa paylaşımı çok yaygın bir uygulama. Eğer boş yer yoksa müsait olup olmadığını sorarak başkalarının masalarına oturabilirsiniz.

Yukarının keyfini yeterince çıkardıysanız şimdi aşağı inme vakti. Füniküler için sıraya girip (ya da yürüyerek) aşağı inebilirsiniz. Aşağı inince gölde tekne turuna çıkmak isterseniz haritada “Lahn” olarak görünen feribot iskelesine gitmeniz gerekiyor. Buradan kalkan tekneler sizi yaklaşık 1 süren bir tura çıkarıyorlar. Ücreti ise 15€. Turda bölgeyle ilgili bilgiler veriliyor. Manzara zaten inanılmaz. Eğer tekneye binmeyecekseniz bile buraya uğrayabilirsiniz çünkü çok güzel fotoğraflar çekebileceğiniz bir manzaraya bakıyor burası.

Tekne turu konusunda başka alternatifleriniz de olacak. Yolun biraz daha ilerisindeki NAVIA Zillen-Schifffahrt’a giderseniz (konumu için tıklayın) bölgede 500 yıldır kullanılan ve Zille adı verilen geleneksel teknelerle tur yapan bir şirkete ulaşmış olursunuz. Yalnız bu teknelerin kapalı alanı yok dolayısıyla soğuk havalarda çok keyifli olmayabilir. Bu teknelerin ücreti de 13 Euro.

Hallstatt Gölü

Şimdi Hallstatt sokaklarında gezinme vakti. Tadını çıkararak yavaş yavaş gezebilirsiniz çünkü akşama yetişmeniz gereken hiçbir yer yok. Manzaraların ve masalsı sokakların tadını çıkarın! Burada benim işaretlediğim güzergahı izlemek yerine ara sokaklara gire çıka ilerleyebilirsiniz.

Yol üzerinde “Dachsteinsport Janu” diye bir yer işaretlediğimi göreceksiniz. Burası dışarıdan bakınca spor malzemeleri ve hediyelik eşya dükkânı gibi görünüyor ama alt katında arkeolojik kazılarda bulunan yapıların görülebileceği küçük bir müze var. Müzeyi gezmek ücretsiz ama beklentinizi çok yüksek tutmayın. Dükkana girip müzeyi sorarsanız yönlendirirler.

Şimdi rengarenk, çok sevimli bir meydan olan Hallstatt Meydanı’na ilerleyeceğiz. Meydana yaklaşırken binaların üzerine çakılmış levhalar görmeye başlayacaksınız. Bu levhalar size o sokağın, o binanın ve Hallstatt’ın tarihini anlatıyor. Hallstatt tam bir açık hava müzesi gibi!

Hallstatt Meydanı

Ben bu levhaları gördükçe okudum ama bence kesin bir haritası vardır. Turizm ofisine uğrayıp sorarsanız size bilgi verirler. Turizm ofisi rehberli şehir turları düzenliyor. Hatta şehri audio guide ile gezme şansı da var. Bunu daha önceden bilseydim etseydim gereğini yapardım. Bir tabelada hastane olarak kullanılan bir bina; bir başkasında ise bir hayırseverin fakirler ve öğrenciler için yaptırdığı bir bina anlatılıyor. Buradaki en büyük binalardan bir tanesinin (Dörrkammern) su buharlaştırma binası olduğunu tabelalardan öğreniyorsunuz. Taa madenden buraya ahşap borularla taşınan suları, burada kaynatılıyor. Su tamamen buharlaşınca ve geriye tuz kalıyor.

Binalara ve bilgilendirme levhalarına baka baka meydana ulaşabilirsiniz. Meydanın ortasında bulunan Trinity heykeli, 18. yüzyıldan kalma binaları ve bu binaları süsleyen çiçekleriyle son derece sevimli bir meydan burası. Akşam saatlerine doğru günübirlikçiler kasabayı terk ettiği için daha sakin ve daha fotoğraflanabilir oluyor.

İlki otelimizin balkonundan Hallstatt Evanjelist kilisesi, ikincisi yol üzerinde herhangi bir ev.

Meydanı geçtikten hemen sonra sağa, o sivri çatılı ikonik binanın sağınızda kaldığını göreceksiniz. Kilisenin içerisini ücretsiz bir şekilde gezebilirsiniz ancak beklentinizi yüksek tutmayın. Çok sade bir kilise burası. Kiliseden çıktıktan sonra binanın yanından dolaşıp arkasındaki küçük parka çıkabilirsiniz. Tam göl kenarında olduğu için manzaranın keyfini çıkarabileceğiniz bir nokta burası. Ördekler ve kuğular kıyıya gelip “yemek atar mı acaba” diye suratınıza bakıyorlar.

Eğer daha akşam olmadıysa gezmeye devam edebilirsiniz. Hava karardıysa akşam yemeğine geçebilirsiniz. Geceyi Hallstatt’ta geçireceğiz.

2. Gün: Manzara Noktası, Kemik Evi, Kiliseler ve Tarih Müzesi

Bugün Hallstatt’ta yarım günlük bir turumuz kaldı. Bir önceki gün geç saatte gezmeye başladıysanız, yetişmeyen her şeyi bugüne aktarabilirsiniz.

Sabah ilk durağımız o ikonik Hallstatt fotoğraflarının çekildiği manzara noktası. Haritada Panoramic Viewpoint olarak görülen noktaya ulaştığınızda, yıllardır her yerde karşımıza çıkan o göl manzarasını görmüş olacaksınız. Burası kalabalıklaşmadan gelmek en güzel olabilir ama çok da acele etmeyin çünkü bir sonraki durağımız olan kemik evi saat 10:00’da açılıyor.

Hallstatt Kemik Evindeki kafatasları

Sıradaki durağımız haritada Hallstatt Charnel House olarak görünen Kemik Evi. Hallstatt’ta mezarlık alanı çok kısıtlı olduğu için -ki mezarlığı kemik evinin hemen önünde göreceksiniz- kemikler çıkarılıp temizlendikten sonra bu odaya saklanıyormuş. Yakınlarını ziyarete gelenler onların mezarını değil kemiklerini ziyaret ediyor yani. Burada girmek için 2€ giriş ücreti ödüyorsunuz. Ufak bir oda olduğu için çok zaman alan bir şey değil. Kapıda verdikleri bilgilendirme yazısının Türkçesi de var.

Kemik Evinden çıktıktan sonra, hemen yanında yer alan Maria am Berg Kilisesi’ni de ziyaret edin. Biz bu küçücük kasabada neden 2 tane kilise olduğunu merak etmiştik. Bu yukarıdaki kilise Katolik Kilisesiymiş. Aşağıdaki sivri kuleli olan ise Protestan Kilisesi. Maria am Berg neredeyse 700 yıllık bir kilise ve içerisi de çok güzel. Kilisenin arka kapısından çıktığınızda çok güzel bir manzara göreceksiniz. Bu yüzden arkaya dolaşmayı unutmayın.

Hallstatt Katolik Kilisesi (Maria am Berg Kilisesi)

Kiliseden çıktıktan sonra son durağımız Hallstatt Tarih müzesi. Burayı en sonra bıraktım çünkü bence olmazsa olmaz bir yer değil. Vaktiniz varsa girip gezebilirsiniz, yoksa gezmemek büyük bir kayıp olmaz çünkü Hallstatt’tan çıkan en önemli parçalar Viyana’daki müzelerde sergileniyor. Bu müze bölgenin bütün tarihini kronolojik olarak anlatıyor ama gerçekten zengin bir koleksiyonu olup olmadığını bilmiyorum çünkü vaktim yemediği için ben de pas geçtim.

Hallstatt gezimizin sonuna geldik! Haritalı rehberde bahsettiğim yerler hakkında daha ayrıntılı bilgiyi “Hallstatt’ta Gezilecek Yerler” başlığının altında bulabilirsiniz.

Hallstatt’ta Gezilecek Yerler

Hallstatt Gölü

Bu göl yüzyıllar boyunca Hallstatt’ın dünyaya açılan kapısı olmuş çünkü 1874 yılına kadar kasabaya kara yoluyla ulaşım yokmuş. Bugün hala ulaşım açısından önemli bir yer çünkü tren garına teknelerle ulaşım sağlanıyor. 5.9 kilometre boyunca uzanan, Alp dağlarının kollarıyla çevrelenmiş göl ve çevresindeki doğal güzellikler, UNESCO Mirası kabul ediliyor.

Gölün hemen karşı kıyısında Obertraun kasabası ve Grub Şatosu görünüyor. Grub Şatosu 1522 yılında inşa edilmiş ve 1658 yılında Kont Christoph Eyssel von Eysselsberg tarafından satın alınmış. Mezarı Hallstatt’ta bulunan kont ilginç bir vasiyete sahipmiş ve naaşı her 50 yılda bir gölün karşı kıyısına taşınıyormuş.

Hallstatt Gölü

Şato 19. yüzyılda Rus Çarının elçisi tarafından satın alınmış ve halen ailenin özel mülkü olduğu için gidip gezmek mümkün değil. Yine de karşı kıyıya bakarken mutlaka gözünüze çarpıyor ve merak ediyorsunuz.

Gölü gezmenin en güzel yolu Hallstatt’tan kalkan tekne turlarına katılmak. Bu turlar 1 ila 1,5 saat kadar sürüyor ve tur sırasında bölgeyi tanıtan bilgiler de veriliyor. Turlarda da kullanılan gondola benzer, sivri burunlu teknelere “Zille” veya “Fuhr” adı veriliyor. 13. yüzyıldan beri kullanılan bu geleneksel botlar da kültür mirasının bir parçası sayılıyor. Eğer hava soğuksa bu botlar yerine üzeri kapalı gezi teknelerini de tercih edebilirsiniz. Bu turlara katılmak yerine deniz bisikletine binme şansınız da var tabii.

Hallstatt’ın gölden görünümü (Fotoğraf: ABBPhoto / Envanto Elements)

Gölün keyfini çıkarabileceğiniz bir diğer yer ise otoparkların bulunduğu tarafta kalan minik bir adacık. Burası çimlere uzanıp kitap okumak, güneşlenmek ya da sakince manzarayı seyretmek isteyenlerin geldiği dingin bir yer. Karaya bir köprüyle bağlanan yapay adacığın hemen yanında bir de çocuk oyun alanı var. Sanıyorum buradan göle girip yüzenler de oluyormuş.
Adacığın Konumu için tıklayın.

Skywalk

Skywalk, Hallstatt Gölü Manzarasını ayaklarınızın önüne seren bir manzara terası. Göl seviyesinden 350 metre yukarıda bulunan terasa füniküler ile çıkılıyor. Alpler ile çevrelenmiş göl manzarası ise muhteşem!

Pek çok kişi terasın en ucunda fotoğraf çektirmek istediği için burada bir sıra da oluşuyor. Manzaranın keyfini çıkararak sırada beklemek bir seçenek. Eğer bu muhteşem manzaraya daha uzun süre bakmak istiyorsanız; terasın hemen arkasında bulunan restorana da oturabilirsiniz.
Konumu için tıklayın.

Hallstatt Tuz Madeni

Hallstatt Tuz Madeni kasabanın tarihini ve kültürünü şekillendiren çok önemli bir yer. Bu madenden hala aktif olarak tuz çıkarılıyor. 24 kilometre uzunluğunda tüneller, 400 metre derinliğe kadar iniyor.
Burası dünyanın en eski tuz madeni olarak biliniyor. Tarihte kesintiye uğradığı dönemler olsa da Neolitik dönemlerden beri, yani 7000 yıldır aktif olarak tuz çıkartılıyor buradan. O dönemde tuzu nereden biliyorlarmış derseniz, madenden çıkan suyun tuzlu olması sayesinde fark etmişler burada bir şeyler olduğunu. Tarih boyunca tuzlu suyu borularla taşıyıp suyunu buharlaştırmışlar, boynuzdan yapılma kazmalar kullanmışlar, demiri işlemeyi öğrenip modern aletlere geçmişler… En önemli buluntulardan bir tanesi olan 3350 yıllık, tamamen korunmuş merdiveni de içeride görebiliyorsunuz.

Bu maden Hallstatt’ın tarihini ve güncelik yaşamını şekillendiren başlıca faktör olmuş. Tarihte tuzun altından daha değerli olduğu dönemler var. Öyle ki İngilizce maaş anlamına gelen “salary” kelimesi latince tuz anlamına gelen “salarium”dan türüyor çünkü bir dönem askerin hizmetlerinin karşılığı parayla değil tuz ile ödeniyor. Tuz sadece bir baharat değil. Sadece çok zenginler sofralarına tuz koyuyor. Asıl önemli olan tuzun koruyucu özelliği. Buzdolabının olmadığı bir devirde, sıcak bir mevsimde gıda saklamak istiyorsanız, tuza muhtaçsınız.

İşte böyle bir tarihi periyodda tuz madeniniz varsa kralsınız! Şehir tuz zenginleriyle dolu. Dünyanın erişilebilir olan her yeriyle ticaretleri var. Şehirde fakirler mi var, bir hayırsever hemen ev yaptırıyor. Bir doğal afet mi oldu, hemen bağışlar toplanıyor. Böyle olunca Hallstatt binyıllar boyunca önemli bir yerleşim yeri oluyor. Neyse lafı biraz uzattım ama Hallstatt’ı Hallstatt yapanın bu tuz madeni olduğunu anlatmak istedim.

Maden gezisinin nasıl yapıldığını ve sizi nelerin beklediğini bir önceki bölümde anlatmıştım. Eğer atladıysanız okumanızı öneririm çünkü giyim, ulaşım ve zaman gibi konuları bilerek gitmek gerekiyor. Ayrıca sakın “tuz madeni gezisi sıkıcı olur” diye düşünmeyin. Gerçekten zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız çok keyifli bir tur oluyor. Hem bir sürü ilginç bilgi öğreniyorsunuz, hem de çok eğleniyorsunuz. Kaydıraktan kaymalı, yer altı gölü görmeli bir sürü ilginç video izlemeli bir tur bekliyor sizi.

Madenin nasıl oluştuğu ya da tuzun nasıl çıkarıldığı gibi konulara girmiyorum çünkü tüm bunlar gezi sırasında anlatılıyor. Gidip gezecekler için ikinci posta olmasın.
Konumu için tıklayın.

Madene giden yolda muhteşem bir manzara ve çeşitli sergi alanları var.

Hallstatt Meydanı

Hallstatt’ın çok küçük ama çok sevimli bir şehir meydanı bulunuyor. Şehirde düzenlenen etkinlikler genellikle bu meydanda düzenleniyor. Çevresinde ise oteller, restoranlar ve barlar var. Meydana bakan binaların tamamı geleneksel mimariyi yansıtan, çiçeklerle süslenmiş, rengarenk binalar olduğu için bakmaktan keyif alacağınız çok güzel bir yere dönüşüyor burası.

Eski Hallstatt Meydanı 1750 yılında yaşanan büyük yangında tamamen yanmış. Meydanda bulunan fırından çıkan yangın 35 binayı birden küle çevirince, Tuz İdaresi hemen konuya el koymuş ve evsiz kalanlara ev sağlamış. Varlıklı tuz işletmecilerinin bağışları şehrin yeniden onarılmasını sağlamış. Dolayısıyla burada gördüğünüz binaların büyük bölümü bu yangından sonra yeniden yapılmış olan tarihi binalar. Örneğin bizim kaldığımız oteli 250 yıldır aynı aile işletiyormuş.

Meydanın ortasında bulunan heykel ise Holy Trinity (baba, oğul ve kutsal ruh) heykeli. Bu heykel varlıklı bir tuz tüccarı olan Johann Ignaz Etzinger tarafından 1744 yılında yaptırılmış ve neredeyse 300 yıllık tarihiyle kentim simgelerinden biri olmuş. 1750 yılındaki yangından kurtulmuş olan sütunda baba ve oğul sembolleri, bir melek, bir güvencin, İsa ve Meyem ana gibi figürler bulunuyor.
Konumu için tıklayın.

Evanjelist Kilisesi ve Bahçesi

Tüm Hallstatt fotoğraflarında gördüğünüz o sivri çatılı kule, kentin Evanjelist kilisesinin kulesi. Kent meydanın çok yakınında yer alan kilisenin yerinde eskiden bir dua evi varmış. İmparator II. Franz Joseph Evanjelistlerin de eşit haklara sahip eşit vatandaşlar olduğunu kabul edince, bu kilisenin yapımına başlanmış. Beş yılda inşa edilen kilise 1863 tarihinde tamamlanmış.

Bu geçiş süreci pek pürüzsüz olmamış tabii. Martin Luther’in reformcu düşünceleri Hallstatt halkı tarafından hızla kabul görünce, Katolik kilisesi taraftarları epeyce sorun çıkarmışlar. Kentin ulaşımı kesilmiş, gemileri engellenmiş, hatta tuz üretimi sabote edilmiş. Salzburg Başpiskoposu dine isyan edenlerin yakalanıp öldürülmesi ve evlerinin yakılması emrini vermiş. 1734 yılında çocuklar dahil olmak üzere 300 Hallstattlı protestan öldürülmüş.

Hallstatt Evanjelist Kilisesi

İmparator 1781 yılında “Protestanlar da insandır” buyurunca (tam böyle demiyor tabii bu benim özetim) 500 Hallstatt’lı Protestanlığın bir kolu olan Evanjelizm’e geçiş yapmış. Daha sonra II. Franz Joseph tam eşitlik verince, kilisenin yapımı da mümkün olmuş.

Burası son derece sade bir kilise. İbadet saatleri dışında ücretsiz olarak girip gezebilirsiniz. Bazen kilisede konserler de düzenleniyormuş, denk gelirseniz şaşırmayın.

Kilisenin hemen yanından arka bahçesine de çıkabilirsiniz. Tam göl kenarında çok huzurlu bir manzarası var. Kuğular ve ördekler etrafınızı sarıyorlar. Biraz cevval olduklarını da not düşeyim. Elinizdeki ekmeği atacak gibi yapıp atmazsanız gelip zorla elinizden alıyorlar; öyle bir rahatlıkları var. Bir kuğu dakikalarca yanımdaki adamın ayakkabısını didikledi mesela. Gerçek bir sabır sınavı…
Konumu için tıklayın. 

Katolik Kilisesi (Maria am Berg)

Kasabada gezinirken şöyle dağlara doğru baktığınızda, kasabanın üst kesimlerine yapılmış bir kilise daha olduğunu göreceksiniz. Burası da kasabanın Katolik kilisesi.

Göl kenarından Katolik Kilisesinin görünümü ve Katolik kilisesinin arka cephesinden görünen manzara

Bölgenin ilk olarak 1050 yılında Hristiyanlaştığı düşünülüyor. 1181 yılına gelindiğinde buraya Romanesk stilde bir kilise inşa edilmiş ve o kilisenin kulesi halen duruyor. Kilisenin geri kalanı ise 1505 yılında yapılmış.

1987 yılında kilisenin altarında bulunan 4 tarihi gotik tablo, İtalyan bir çift tarafından çalınmış. Resimler 2017 yılında İtalya’da bulunmuş ve geri getirilmiş. Muhtemelen suç oranlarının çok düşük olduğu bu küçük kasaba için çok büyük bir olay olmuştur.

Kiliseyi ücretsiz olarak gezebilirsiniz. İçerisi gerçekten çok güzel, çok incelikli bir mimari yapısı var. Kasabanın mezarlığı da bu kilisenin hemen önünde yer alıyor. Mezarlığa güzel demek kulağa garip gelebilir ama gördüğünüz zaman ne dediğimi anlayacaksınız. Burası tüm manzarası ve rengarenk çiçekleriyle çok huzurlu, çok güzel bir yer. Arka kapıdan çıktığınızda ise muhteşem bir Hallstatt manzarası karşılayacak sizi. Bakmadan geçmeyin.

Kilisenin konumu için tıklayın.

Katolik Kilisesinin önündeki mezarlık

Kemik Evi (Charnel House)

Katolik Kilisesinin hemen yanında, mezarlığın biraz ilerisinde bir kemik evi var. Burayı görmeden geçmeyin çünkü eşine az rastlanır bir yer. Kilisenin önündeki mezarlık; yüzyıllardır kullanılan tek mezarlık. Başka yer yok. Haliyle bir noktada mezarlık yeri yetersiz kalmaya başlamış ve ilginç bir çözüm bulmuşlar.

12. yüzyıldan itibaren mezarlığa gömülen kişilerin mezarlarını açıp kemiklerini çıkarmaya ve buraya dizmeye başlamışlar. Kemiklerin çıkarılması için 10-15 yıllık bir bekleme süresi geçmesi gerekiyormuş. Bu sürenin ardından, çıkarılan kemikler birkaç hafta boyunca güneş ve ay ışığında bekletiliyor ve bu eve kaldırılıyormuş.

1700’lü yıllardan itibaren mezarlıktan çıkarılan kafataslarının üzerine isim ve tarih yazma ve bir sevgi göstergesi olan semboller çizme geleneği başlamış. Ressamlar ve mezarcılar tarafından çizilen yaprak ve çiçek sembollerinin zafer, sevgi, aşk, şan ve şöhret gibi anlamları varmış.

Şu anda bu kemik evinin içerisinde 610’u boyalı olmak üzere toplam 1200 kafatası bulunuyor. En son eklenen kafatası ise 1983 yılında ölen bir kadına ait. Kadının vasiyeti üzerine 1995 yılında mezarı açılmış ve kemikleri buraya taşınmış. Aslında Hallstatt’lılar hala vasiyetlerinde belirtmek kaydıyla bu kemik evine kaldırılma hakkına sahipler ancak buna pek talep olmuyormuş. Artık insanlar mezarlığa gömülmek yerine yakılmayı tercih ediyorlarmış.

Konumu için tıklayın.

Hallstatt Müzesi

Gezi rehberimin başından beri Hallstatt’ın tarihi öneminden bahsediyorum. İşte bu tarihi mirası keşfe çıkmak isterseniz uğrayabileceğiniz yerlerden bir tanesi Hallstatt Müzesi. Çok büyük bir yer beklemeyin, gezmesi yaklaşık bir saat sürüyormuş. Ayrıca burada bulunan kıymetli arkeolojik buluntuların önemli bir bölümü Viyana’daki müzelerde sergileniyor. Bunu öğrenince benim keyfim biraz kaçtı, girmekten vaz geçtim açıkçası. Bence vakit ve nakit durumuna göre değerlendirin. Eğer bol vaktiniz varsa uğramaya değebilir.

Hallstatt Tarih Müzesi ve hemen arkasından akan küçük şelale

Müze Hallstatt’ın tarihini kronolojik olarak anlatıyor. Hologramlar, 3 boyutlu canlandırmalar ve videolar eşliğinde demir çağı hayatını, İliryalıların, Keltlerin ve Romalıların buradaki geçmişini keşfediyorsunuz. Kazılarda bulunan eşyalar da bu müzede sergileniyor. Giriş ücreti ise 12€.

Konumu için tıklayın.

Janu Spor Mağazasının Altındaki Kazı Alanı

Janu spor mağazası dışarıdan hediyelik eşyalar ve outdoor ekipmanları satan sıradan bir mağaza gibi görünüyor. Ancak 1990’lı yıllarda buranın bodrum katında yapılan kazı sırasında tarihin farklı dönemlerinden kalma pek çok yapıya ulaşılmış ve burası bir müzeye dönüştürülmüş.

Taş devrinden kalma seramikler ve demir çağından kalma tuz çıkarma ekipmanları, Roma döneminden kalma temel taşları ve orta çağdan kalma burç duvarları bulunmuş bu küçücük alanda.
Bu küçük müzeyi dükkanın içerisine girip aşağı inerek ücretsiz olarak gezebiliyorsunuz. Dilerseniz alışveriş için de uğrayabilirsiniz. Burası pek çok şeyi bir arada bulabileceğiniz büyük bir mağaza.
Konumu için tıklayın.

Hallstatt’ta Nerede Konaklanır?

Hallstatt çok küçük bir yer olduğu hangi konumda konakladığınızın çok fazla bir önemi yok çünkü her yere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Bu noktada sizin beklentilerinizin neler olduğu önemli. Örneğin konaklamayı ucuza mı getirmek istiyorsunuz yoksa doğrudan göl manzarasına bakabileceğiniz manzaralı bir otelde mi kalmak istiyorsunuz? Biraz lüks bir otel mi tercih edersiniz yoksa başımı sokacak temiz bir oda yeterli mi dersiniz?

Eğer en ucuz opsiyonu arıyorsanız karşı kıyıda, Obertraun tarafında da konaklayabilirsiniz ama tekne dışında başka bir toplu taşıma imkanınız bulunmadığını unutmayın. Akşam olunca tekneler de bitiyor yani 24 saat ulaşım yok. Son tekneyi kaçırmamanız lazım. Ayrıca çok yağışlı, fırtınalı zamanlarda tekne ulaşımı aksayabiliyor. Ben bu riski almak istemedim ama karşı kıyıda kalan arkadaşlarımdan da halinden gayet memnundu. Karar sizin.

Dikkat etmeniz gereken bir nokta, otel rezervasyonunuzu erkenden yaptırmak. Özellikle bahar ve yaz aylarında buraya o kadar çok talep oluyor ki güzel oteller hemen doluyor. Son günlere bırakırsanız otel bulamama ihtimaliniz bile var. Eğer Hallstatt’ın merkezinde kalacaksanız konaklama ücretlerinin biraz yüksek olacağını söylemeliyim. Odanın balkonlu ya da balkonuz olması bile binlerce liralık fark yaratabiliyor. Kendi kaldığım otelle birlikte yüksek puanlı, iyi yorumlar almış birkaç oteli burada paylaşıyorum. Farklı fiyat bantlarından oteller seçmeye çalıştım; umarım size uygun bir seçenek de vardır.

Seewirt Zauner: Burası tam Hallstatt Meydanına bakan küçük tatlı bir otel. Otel kusursuz değildi ama ben memnun kaldım. Koridorda yanmayan lambalar ya da odalarda kahve makinesi olmaması gibi ufak tefek eksiklerden bahsediyorum. Yoksa gayet temiz, konforlu, büyük odaları olan bir otel. Bizim balkonumuz tam meydana baktığı için inanılmaz bir manzarası vardı. Otelle otopark arası ulaşım biraz organizasyon gerektirdiği için güler yüzlü ve ilgili personelle muhatap olmanın da önemli olduğunu düşünüyorum. Otelin fiyatı ise Hallstatt ortalamasında diyebilirim. Yani ne pahalı, ne ucuz.
Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

Seewirt Zauner Oteldeki odamın balkonundan görünen manzara.

Seehotel Grüner Baum: Burası Hallstatt’ın doğrudan göl manzarası sunan, en iyi konuk değerlendirmelerini almış, en eski ve en popüler otellerinden bir tanesi. 1700’lerde kurulan otel İmparatoriçe Sisi, Agatha Cristie gibi pek çok bilindik simayı ağırlamış.
Otelin bir cephesi göle, diğer cephesi meydana bakıyor. Kahve makinesi, minibarı, manzaralı salonları olan güzel bir otel ama bence aşırı pahalı. Yine de “kırk yılda bir geliyoruz kıyarım paraya” diyorsanız bu oteli incelemenizde fayda var.
Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

I da Mitt: Hallstatt Meydanında yer alan otel hem çok olumlu yorumlara sahip hem de kahvaltı dahil hizmet verdiği için benzer otellerle aynı paraya denk geliyor. Ben otel ararken bu otel çoktan dolmuştu ama yer olsaydı seçeceğim otel burası olabilirdi. Büyük, güzel dekore edilmiş, temiz odaları var ve kahvaltısı epeyce övülmüş.
Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

Fenix Hall Boutique Hotel: Burası fiyat / performans açısından Hallstatt’taki en kalınabilir bir tanesi gibi görünüyor. Konum olarak eski kent merkezinde değil de, otoparkların ve fünikülerin bulunduğu tarafta yer alıyor. Bence bu hiç problem değil çünkü kolayca yürünebilecek bir mesafe.
Bu otel hem Hallstatt merkezindeki otellerden daha ucuz hem de kahvaltı dahil çalışıyor. Otel temiz ve konforlu. Ayrıca booking.com’daki en yüksek puanlı otellerden bir tanesi.
Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

Hallstatt’ta ne yenir?

Hallstatt’da hem Avusturya hem de dünya mutfağından pek çok yiyeceği bulabilirsiniz. Pizza, makarna, fırında ördek, sosisli, hatta döner… Biraz daha yerel bir şeyler yemeyi tercih ederseniz ana öğün olarak Viyana şnitzeli tercih edebilirsiniz. Bu şnitzel fritözde kızartılıyor ve yanında patates ile servis ediliyor. Genellikle domuzdan yapılıyor ama tavuk şnitzel bulmak da mümkün.
Hallstatt’ta balık yemekleri de sıklıkla tüketiliyor. Alabalık gibi tatlı su balıkları bölgenin mutfağında daha yaygın olsa da çeşit bol.

Avusturya’nın en meşhur tatlılarının başında gelen Apple Strudel ise sıcak servis edileni hamurlu, elmalı bir tatlı. Başka strudel çeşitleri de var (örneğin üzümlü) ama bence hiçbiri elma kadar yakışmıyor bu tatlıya. Linz’in yerel tatlıları olan Linzer Torte ve reçel dolgulu bir bisküvi olan Linzeraugen de burada bulunabilir.

Avusturya’nın geleneksel tatlısı apple strudel

Burada Macar mutfağından yemekler de sık karşınıza çıkıyor. Gulaş çorbası ya da konyaklı ve badem ezmeli bir tatlı olan Esterházy Torte de karşınıza çıkabilen yiyecekler arasında.

Hallstatt’ta nerede yemek yenir?

Hallstatt’ın öne çıkan restoranlarından bahsedeceğim ama kalabalık dönemlerde buralarda yer bulup yemek yemek her zaman mümkün olmuyor. Bazı yerlere rezervasyon şart, bazı yerler ise rezervasyon kabul etmediği için sırada beklemek gerekebiliyor.

Rudolfsturm füniküler ile çıkılan tepede, skywalk’un hemen arkasında yer alıyor.

Restaurant Rudolfsturm: Daha önce “skywalk’ın hemen arkasındaki restoran” olarak bahsettiğim restoran burası. İnanılmaz bir manzarası olan restoran Avusturya mutfağından yemek seçenekleri sunuyor. Burada akşam yemeği mümkün değil çünkü erken kapanıyor. Öğle yemeği ya da tatlı yiyip kahve içmek için ideal.
Konumu için tıklayın.

Seehotel Grüner Baum: Hallstatt Meydanında bulunan Seehotel Grüner Baum otelinin restoranı sadece yerel mutfaktan değil, pek çok Avrupa ülkesinin mutfağından seçenekler sunuyor. Tam gölün kenarında, güzle bir manzaraya nazır, kaliteli bir yemek istiyorsanız burayı değerlendirebilirsiniz.
Konumu için tıklayın. 

Seehotel Grüner Baum oteli ve restoranı kasabanın meydanında bulunuyor.

Zauner Restoran: Seewirt Zauner otelinin güzel bir balık restoranı var. Izgara balıkları epeyce övülüyor ama yer bulmak biraz zor. Biraz erken kapanıyor.
Konumu için tıklayın.

Braugasthof am Hallstattersee: Avusturya mutfağının yanı sıra Salzkammetgut bölgesine has yemekleri de servis eden restoranın atmosferi de son derece güzel. Göl kenarında güzel bir yemek için tercih edebilirsiniz. Terasın atmosferi de güzelmiş.
Konumu için tıklayın.

Hallstatt’tan ne alınır?

Hallstatt demek tuz demek! Buraya gelmişken madenden çıkarılan tuzlardan satın alabilirsiniz. Burada çeşnili tuzlar da satılıyor. Biber çeşnili, sarımsak soğan çeşnili ya da otlu tuzlar hem kullanmak için hem de hediye olarak en ideal seçenek bence. Yemeklik tuzların yanı sıra tuza dair hemen hemen her şeyi burada bulabilirsiniz. Kaya tuzu öğütücülerinden kaya tuzuna oyulmuş lambalar, banyo tuzları…

Standart bir hediyelik eşya dükkanından bekleyeceğiniz her şey burada da var elbette… Magnetler, bardaklar, ahşap heykelcikler ve anahtarlıklar da Hallstatt’tan alabileceğiniz şeyler arasında. Ayrıca Avusturya seramikleri ve çikolatalarıyla ünlü olduğu için bunları Hallstatt’ta da bulmanız mümkün.