Yazı İçerikleri
Carcassonne Gezi Rehberi ve Gezilecek Yerler
Fransa’nın güneyinde, İspanya sınırı yakınında yer alan bu sıra dışı şehir, orta çağdan kalma dokusunu öylesine güzel korumuş ki gezerken sanki zamanda yolculuk yapmışsınız hissi yaratıyor. Ülkemizde çok bilinmese de, etrafı surlarla çevrili olan tarihi “Cité de Carcassonne” her yıl 3-4 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor. Bu da Cracassonne’u Fransa’da Paris’ten sonra en çok ziyaret edilen yer haline getiriyor. Carcassonne bu ününü ise sonuna kadar hak ediyor. Ne de olsa burası Avrupa’nın en büyük surlarda çevrili kenti. Üstelik bunlar oldukça heybetli sular. Carcassonne nasıl gezilir, nerede kalınır, gezilecek yerler nereler bunlara bakmadan önce kısaca şehri tanıyalım.

Carcassonne’un l’Aude Kapısı (Fotoğraf: imagesourcecurated / Envanto Elements)
Carcassonne Hakkında
46 bin kişilik nüfusuyla küçük bir şehir sayabileceğimiz Carcassonne aslında köklü tarihe sahip iki parçadan oluşuyor. Bunlardan biri yeni şehir merkezi (Bastide Saint-Louis bölgesi), diğeri ise surlarla çevrili tarihi Carcassonne kale şehri (Cité de Carcassonne). Bizi ilgilendiren de daha ziyade tarihi şehir kısmı olacak çünkü şehrin eşi benzeri olmayan kısmı burası. Ancak tek şehre gidip iki farklı şehir görmek de çok keyifli olduğundan yeni şehir kısmını da es geçmeyeceğiz.
Carcassonne’un yaklaşık 2500 yıllık bir tarihi var. Sırasıyla Romalıların, Vizigotların ve Haçlı Ordularının ve Frenklerin kontrolüne geçen şehrin ilk surları Roma İmparatorluğu döneminde yapılmaya başlanmış. Şehri çevreleyen 40 kule ve ana surlar yapıldığında Roma takvimleri 333 yılını gösteriyormuş. Şehrin kontrolü 5. ve 6. yüzyıllar arasında Vizigotların kontrolüne geçmiş. Bu dönemde hasar gören kale ve surlar aslına sadık kalınarak onarılmış ve kullanılmaya devam edilmiş. Vizigotlar savunma sisteminin önemli bir parçası olan Château Comtal’ı inşa etmiş. İkinci sıra surların yapımına başlanmış. Savunma işini bu kadar abartmakta hiç de haksız sayılmazlar aslında çünkü o dönemde Carcassonne’un dini Katharizm. Katharizm aslında Hristiyanlıktan türemiş, ancak Hristiyan kilisesini reddeden bir mezhep. Hal böyle olunca Hristiyan dünyasının baş düşmanları arasında yerlerini almışlar. Nitekim kaçınılmaz olan gelmiş ve 1209 yılında haçlı orduları dayanmış kapıya.

Böylesine abartılı bir savunma sistemine sahip bir şehir nasıl kaybedilir bilemiyorum ama 15 günde teslim olmuşlar haçlı ordularına. 1229 yılında şehir Frank krallığının bir parçası haline gelmiş (bazı kaynaklar işin bir süre sürüncemede kaldığını, 1247 yılında tam anlamıyla bağlandığını yazıyor). Şehir bugün gördüğümüz haline de aşağı yukarı bu yıllarda kavuşmuş. Gallo-Roman surlarının dışına 1,600 metre uzunlunda ikinci bir kat sur daha çekilmiş. Burası yüzyıllar boyunca Fransa’yı komşusu Aragon krallığından koruyan önemli bir savunma noktası olduğu için surlar korunmuş, geliştirilmiş, yeni kuleler inşa edilmiş. 1659 yılında imzalanan Pireneler anlaşması ile şehir askeri önemini yitirmiş.
Aslında dünyanın pek çok şehri surlarla çevrili şekilde kurulur ve çoğu şehrin suları artık bu surlara gerek kalmadığı anlaşılınca yıkılır. 1849 yılında Fransa hükümeti de böyle düşünerek surları yıkmak istiyor. Ancak şehirde yaşayan kişiler buna o kadar sert şekilde karşı çıkıyor ki surlar yıkılmak yerine restore edilmeye başlanıyor. O restorasyon çabaları sonucunda Carcassonne; surları, sokakları ve tarihi evleriyle geçmişten günümüze ışınlanmış gibi mükemmel bir şekilde korunuyor. Sur içindeyse hayat aynen devam ediyor. Evleri, restoranları, kafeleri ve dükkanlarıyla yaşayan, hareketli bir şehir olarak kalıyor burası.

Carcassone’u Gezerken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Ne kadar zaman ayırmalıyım?
Eğer vaktiniz çok kısıtlıysa günübirlik olarak da gezebilirsiniz ancak ben burada 1 gece geçirmenizi kesinlikle öneririm. Hem hava kararıp sokaklar tenhalaşınca o atmosferi yaşamanın keyfi bambaşka oluyor hem de kale geceleri o kadar muhteşem aydınlatılıyor ki bu manzarayı görmeden geçmek yazık olur.
Carcassonne’a nasıl gidilir?
Aslında Carcassonne’un bir uluslararası havalimanı var ancak bildiğim kadarıyla buraya sadece Ryanair uçuyor. Çok az ülkeden uçuş var ve haftada sadece birkaç gün uçabiliyorsunuz. Yani ben gider Brüksel’den aktarma yaparım, zamanım da esnek diyorsanız doğrudan Carcassonne’a uçabilirsiniz.
Diğer bir alternatifiniz ise THY ile Toulouse’a uçarak buradan tren ile Carcassonne’a geçmek. Carcassone tren biletinizi Fransız Demiryollarının resmi sitesi olan www.sncf-connect.com adresinden alabilirsiniz. Yolculuk hızlı trenle 45 dakika, normal trenle 1 saat 10 dakika sürüyor.
Ben daha farklı bir şey yapıp Barselona seyahatimin içine 1 gece Carcassone kaçamağı ekledim. Ama benim gibi Girona, Figueres geze geze Carcassone’a ulaşmak isterseniz araba kiralamanızı öneririm. Çok sayıda aktarma yapmanız gerektiği için trenle vakit kaybedersiniz.

Carcassone gece olduğunda hayalet şehre dönüşüyor. Özellikle de kalabalık sezon dışında.
Carcassone’a ne zaman gidilir?
Carcassone yaz aylarında çok sıcak ve çok kalabalık olabiliyor. Gezinizde açık havada çok vakit geçireceğiniz için kışın soğuğuna, rüzgarına, yağmuruna da denk gelmek istemezsiniz. Carcassonne’u gezmek için en ideal aylar Nisan, Mayıs, Haziran, Eylül ve Ekim ayları.
Seyahatinizi planlarken göz önünde bulundurabileceğiniz bazı özel etkinlikler ise şu şekilde:
14 Temmuz Bastille Günü: Fransız devriminin ateşleyicisi olarak görülen Bastille Günü Carcassonne’da çok görkemli bir şekilde kutlanıyor. Kalenin üzerinde 25 dakika süren havai fişek gösterileri düzenleniyor ve “Carcassonne Ablaze” denilen bu etkinliği izlemek için yüzbinlerce kişi şehre akın ediyor.
Carcassone Festivali: Fransa’nın en büyük sanat festivallerinden bir tanesi olan Carcassone Festivali kapsamında şehrin çeşitli yerlerine kurulan sahnelerde yüzlerce konser, bale, opera, ve tiyatro gösterisi düzenleniyor. Festival her yıl Temmuz ayında düzenleniyor.
Carcassonne Haritalı Gezi Rehberi
Carcassonne rahatlıkla yürüyerek gezebileceğiniz bir şehir. Bu haritalı rehberde de yürüyerek tamamlayabileceğiniz bir rota çıkardım ve görülecek yerleri kısa kısa anlattım. Görülecek yerler hakkında daha detaylı bilgileri “Carcassone’da Gezilecek Yerler” başlığı altında bulabilirsiniz.
Ben Carcassonne’a öğleden sonra varacağınızı düşünerek geziyi 2 parçaya böldüm. Ancak sabah erken saatlerde vardıysanız -ki 1 tam gününü buraya ayırarak da aynı programı yapabilirsiniz- o zaman her şey çok daha ideal olur.
1. Gün: Place Carnot + Carcassone Surları Gezisi + Carcassone Mezarlığı
Eğer THY ile Toulouse üzerinden Carcassone’a geldiyseniz öğlen 3’e doğru burada olacağınızı varsayıyorum. Acıktıysanız ve yorgunsanız tren garından çıkar çıkmaz Place Carnot’a ilerleyebilirsiniz. Bu küçük sevimli meydanın etrafı kafe ve restoranlar ile çevrili olduğu için karnınızı doyurup dinlenmek için çok ideal bir noktadasınız.
Place Carnot’tan yola çıkınca kale girişine 20-25 dakikada yürünüyor. Pek çok gezi rehberinin gezilecek yerler listesine eklediği Square Gambetta’da yolunuzun üzerinde kalacak. Burada birkaç gül tarhı ve heykel var ama beklentinizi yüksek tutmayın.
Kaleye yürürken Aude Nehrini geçebileceğiniz 2 köprü bulunuyor. Burada iki seçeneğiniz var. Eğer fotoğraf çekmeyi seviyorsanız trafiğe açık olan köprüyü tercih etmelisiniz. Bu köprünün önü açık olduğu için size daha güzel bir manzara sunuyor ve tarihi Pont Vieu köprüsünü de kadrajınıza almanızı sağlıyor. Fotoğraf çekme işini ertesi sabaha bırakmayın çünkü güneş kalenin arkasından doğduğu için en güzel ışığı öğleden sonra yakalayabilirsiniz.

Kaldığımız otel odasından şu manzarayı görünce nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Oda upgrade eden otel candır.
Eğer köprüdeyken Google’dan yol tarifi alırsanız sizi en kestirme şekilde kaleye sokmak için keçi gibi patikalardan yürütecek. Bu yüzden hedeflemeniz gereken yer “Porte de l’Aude” kapısı olmalı. Bu kapıya ulaşmak için biraz dik bir yokuş çıkıyorsunuz ama kesinlikle değiyor. Şehrin surlarından girdikten sonra hemen şehre girmek yerine, iki surun arasında kalan yolda bir yürüyüş yapmanızı tavsiye ederim çünkü ne kadar sıra dışı bir yerde olduğunuzu en iyi burada hissediyorsunuz. Yarım turluk bir yürüyüş yapmak sizi kale kentin diğer giriş noktası olan Porte Narbonnaise kapısına ulaştıracak.
Porte Narbonnaise’den çıkıp otoparklara doğru yürürseniz sağ tarafınızda Carcassonne Mezarlığını göreceksiniz. Özellikle daha önce anıtsal mezarları olan tarihi bir mezarlık görmediyseniz uğramanızı tavsiye ederim.
Şimdi kale içine dönüp sokakları keşfetme vakti. Akşamüstü saatlerinde günübirlik ziyaretçilerin sayısı azaldığı için sokaklar tenhalaşıyor ve gezmesi çok daha keyifli bir hal alıyor. Burası zaten çok küçük bir yer olduğu için tüm ara sokaklara girip çıkın. Tüm tarihi sokaklar ve binalar birbirinden güzel olduğu için sıkılmadan her yeri gezebilirsiniz. Benim önerim akşam yemeğinizi kale bölgesinde yemeniz ama konaklamanızı Pont Vieux köprüsü civarında yapmanızdır. Detaylarına “Carcassonne’da Nerede Kalınır?” başlığı altında değineceğim.
2. Gün: Saint Nazaire Bazilikası + Comtal Şatosu + Müzeler
Eğer siz de benim gibi seyahatinizi iki güne bölmek zorunda kaldıysanız güne yine kaleye yürüyerek başlıyoruz. Köprüyü geçtikten sonra (Bu sefer tarihi Pont Vieux köprüsünü kullanabilirsiniz) yürüyüş yolunuz üzerinde kalacak olan Saint-Gimer Church’e bir göz atmayı unutmayın. Burası 1700’lü yıllardan kalma, UNESCO Dünya Kültür Mirasları arasında yer alan tarihi bir kilise.
Kaleye girdikten sonra ilk durağımız Saint Nazaire Bazilikası. 11. ve 14. yüzyıllar arasında inşa edilen bu görkemli bazilikanın içerisine ücretsiz olarak girebilirsiniz. Bazilika hem romanesk mimarisi hem de vitrayları ile meşhur.
Bazilikadan çıktıktan sonraki durağımız Comtal Şatosu (Kontun Kalesi). Şatonun içerisinde şehrin tarihinin, mimarisini, savunma sistemlerini anlatan bir müze bulunuyor. Şatoyu gezdikten sonra surların üzerinde yürüyüş yaparak girdiğiniz yerden farklı bir yerden çıkıyorsunuz. Yaklaşık 1 saat süren bu kale ve sur gezisi buranın olmazsa olmazı. Ben giriş biletimi kapıdan, pek fazla sıra beklemeden aldım ama eğer yoğun bir sezonda gidiyorsanız biletinizi şatonun resmi web sitesinden (tıklayın) adresinden de alabilirsiniz. Burada yalnızca şatoyu değil, şehri de anlatan rehberli tur biletleri de var. Şunu da eklemeliyim, audioguide giriş biletine dahil değil. Gezerken uzun uzun yazılar okumak istemiyorsanız 3€ daha vererek audioguide almanız gerekiyor.

Comtal Şatosu’nun Avlusu
Normalde sur gezisinin iki parçadan oluşması gerekiyor. Bunlardan ilki şehrin kuzeyindeki Montagne Noire dağları ve asma bahçeleri manzaralı Gallo-Roman surları, ikincisi ise şehrin batısındaki Carcassonne, ve Pireneler manzaralı orta çağ surları… Ancak diğer taraf tadilatta olduğu için mi kapalıydı, ben mi gözden kaçırdım bilemiyorum; oklar beni tek yöne yönlendirdi, ben de kuzey surlarını gezdim. Yine de bilginiz olsun ki eğer ben bir hata yaptıysam siz yapmamış olursunuz.
Eğer surları, bazilikayı ve şatoyu gezip bitirdiyseniz gezebileceğiniz 2 müze daha var ama peşinen beklentinizi yüksek tutamamanızı öneriyorum çünkü bu müzeler küçük, çok bilgilendirici olmayan, canlandırmalar açısından biraz kalitesiz müzeler. Yine de buraya kadar geldik görelim derseniz Narbonnaise kapısı yakınındaki turizm ofisinden hem Engizisyon müzesini hem de işkence müzesini gezmenizi sağlayacak bileti alabiliyorsunuz. Vaktim bol olsaydı yine de görmek isterdim ama çok vaktim olmadığından risk almak istemedim.

Surlarda yürüyüş yaparken insanların yaşadığı sevimli evleri görebiliyorsunuz.
Eğer buraya çocuğunuz ile geldiyseniz Camp Mediavel’a da uğrayabilirsiniz. Burada orta çağda hayatın nasıl olduğunu canlandıran birkaç çadır mevcut ve çadırları ücretsiz olarak görebiliyorsunuz. Her Çarşamba ise ücretli olarak 6-11 yaş arasına yönelik boyama, kaligrafi, dans, deri işleme gibi workshoplar da yapılıyor ama sadece Fransızca olarak. Eğer çocuğunuz yoksa Camp Mediavel’ı pas geçebilirsiniz.
Şehrin “olmazsa olmazlarını” gördüğümüz Carcassonne gezimiz burada sona eriyor. Eğer benim daha çok vaktim var, şehir merkezini de görmek istiyorum derseniz rotanıza ekleyebileceğiniz birkaç yer daha var. Carcassone’da gezilecek yerler listesini inceleyip size hitap ettiğini düşündüğünüz tüm noktaları rotanıza dahil edebilirsiniz.
Ben buraya bayıldım, umarım siz de en az benim kadar keyif alırsınız.
Carcassonne’da Gezilecek Yerler
Haritalı gezi rehberinde ismen değindiğim yerleri ve daha fazlasını biraz daha detaylı şekilde anlatacağım. Göreceğiniz yerlerin tarihini, mimarisini ve neden görmeye değer olduklarını öğrenmek isterseniz bu bölüm sizin için!
1) Porte Narbonnaise ve Lady Carcass Büstü
Şehrin ana giriş kapısı olan Porte Narbonnaise, 1280 yılında inşa edilmiş. Kapıya Narbonnaise kapısı denilmesini nedeni ise kapının buraya yaklaşık 60 kilometre uzaklıktaki bir diğer tarihi şehir olan Narbonne’a doğru bakan tarafta olması.
Şehre bu kapıdan girerken aynen filmlerde gördüğümüz o klasik kale girişini burada deneyimleyebiliyorsunuz. Derin bir hendek üzerine indirilip kaldırılabilen bir ahşap bir köprü, okçuların konuşlanabileceği devasa kuleler ve kuleleri birbirine bağlayan bir savunma odası sizleri karşılıyor. Buradan şehre açılan dar yola bakan kulenin mazgalları, davetsiz misafirlere kaynar su ya da kızgın yağ ile saldırmayı sağlıyor. Elbette yola gerilen tırmık ve zincirlerle onları yavaşlattıkları sırada! Ahşap köprünün tarihinin çok da eski olmadığını ve 1800’lü yıllarda yapılan renovasyonlar sırasında çok da aslına sadık kalınmadan yapıldığını not düşmüş olayım.
Bu kapıya yöneldiğinizde, kapıdan girmeden hemen önce sağ tarafınızda bir kadın büstü olduğunu fark edeceksiniz. Büstteki kişi Carcassone’u Charlemagne’in istilasından koruduğuna inanılan Lady Carcas. İnanılan diyorum çünkü bu halk söylencesi tarihi gerçeklerle tam uyuşmuyor. Yine de ilginç bir hikayesi var.

Narbonnaise Kapısının önündeki Lady Carcas Büstü (Fotoğraf: Pinpin / Wikimedia Commons)
Söylenceye göre ünlü Frank kralı Charlemagne (Şarlman) 8. Yüzyılda Arapların kontrolü altında olan Carcassone’ı fethederek kendi toprakları arasına katmak istiyor. Bu dönemde şehrin yönetimi bir Arap prensi olan eşinin ölümü nedeniyle Lady Carcas’a kalmış durumda. Yine Arap kökenli olan Lady Carcass kalabalık görünmek için kulelere maketler yerleştirmek gibi pek çok şey denese de 6 yıl süren kuşatmayı bir türlü püskürtemiyor. Açlık ve susuzluk başlıyor ama Şarman’ı bunun tam tersine ikna etmesi gerekiyor. Bu noktada çareyi şehir surlarından dışarı domuz atmakta bulunuyor. Bu hareketiyle “bizim daha çok yemeğimiz var, boşuna teslim olmamızı bekliyorsun” mesajı vermek istiyor. Elbette şehir nüfusunun büyük bölümü Müslüman olduğu için domuz burada yemekten sayılmıyor ama Şarlman bunu bilmiyor. Efsaneye göre bu taktik işe yarıyor ve Şarlman surlardan dışarı atacak kadar çok yemekleri varsa kuşatıp teslim olmalarını beklemek bir işe yaramaz diye düşünerek kuşatmayı sona erdiriyor.
Şehrin girişine büstünü asacak kadar saygı duydukları, yüzyıllarca efsanesi dilden dile aktarılan Lady Carcas böyle hatırlansa da hikâyede ufak bir hata var. Araplar Carcassone’u 759 yılında kaybetmişler ve şehir Frank’lere geçtiğinde henüz 17 yaşında olan Şarlman Carcassonne’u hiç kuşatmamış. Dolayısıyla Lady Carcass’ın bir halk söylencesi olduğunu unutmamakta fayda var.
2) Porte de l’Aude (Aude Gate)
Şehrin ikinci ana girişi olan Aude kapısı, şehrin Aude nehrine bakan tarafında olduğu için bu ismi almış. Kapıyla ilgili bilgilere geçmeden önce herkesin aklına ilk gelen o soruyu yanıtlayayım: Neden kale kapısının üzerinde yuvarlak desenler var? Bu bence gerçek bir epic fail hikayesi.
2018 yılında şehrin UNESCO Dünya Mirası Listesine girişinin 20. yıl dönümünü kutlamak isteyen yetkililer, mekân ve mimariyi kullanan sanat eserleri ile ün kazanmış bir sanatçı olan Felice Varini ile anlaşmışlar. Varnini tarihi duvarları yapışkan kağıtlarla kaplayarak, doğru açıdan bakıldığından tüm derinliği ortadan kaldıran bir illüzyon yaratmış. ‘Eccentric Concentric Circles’ adlı eser 4 Mayıs – 30 Eylül 2018 tarihleri arasında sergilenmiş. Buraya kadar her şey normal. Peki sergi bitip yapışkan bantlar söküldüğünde ne olmuş biliyor musunuz? Bantların izi kalmış! Bantlar yıllar önce sökülmüş olsa da, sökülürken oluşturdukları renk farkı nedeniyle bugün bu garip görüntüye sahibiz.

Gelelim Aude kapısına. Burası zamanında şehrin Toulouse’a bakan tarafında olduğu için “Gate of Toulouse” olarak da adlandırılmış. Kapı 12. yüzyılda, Vizigorlardan kalma duvarlarda bir delik açılarak sonradan yapılmış.
Bu kapı büyük bir kule tarafından korunuyor ve kapının açıldığı dar alana bakan okçu delikleri bulunuyor. Aslında eskiden bu kapıya çıkan rampa boyunca surlar varmış ve bu surları güvenlik altına almak için yapılan büyük bir kule de bugün Gimer Kilisesi’nin bulunduğu alandaymış. Ancak sonradan kiliseye yer açmak için bu parçalar yıkılmış. Kapının dışarıdan çok korunaklı değilmiş gibi görünmesi ise bir tuzak çünkü bir kez bu kapıdan geçmeyi başarırsanız yukarıdan gelecek saldırıların orasına düşmüş oluyorsunuz.
Bence şehrin en güzel kapısı burası. Tam da bu nedenle haritalı gezi rehberinde sizi otoparkın olduğu arka kapıya değil de bu kapıya yönlendirdim. Neticede ilk intiba önemlidir.

Aude Kapısından girip surlarda yürümeye decam ettiğiniz zaman bu yollardan geçiyorsunuz.
3) The Château Comtal (Count’s Castle)
Kontun Şatosu anlamına gelen Chateau Comtal 12. yüzyılda, Vizigotlar tarafından yapılmış. Şatoyu yaptıran Trencavel ailesi şehri haçlı ordularından korumak amacıyla şehrin savunmasına çok önem verse de Ağustos 12092’da Raimond-Roger Trencavel’in haçlı birliklerine teslim olmasının önüne geçilememiş.
Bu kalede standart bir kalede görmeyi bekleyeceğiniz savunma kulelerini, iç avluyu, ana salonları görebiliyorsunuz. İçeride bulunan ufak bir müzede heykeller ve bazı arkeolojik buluntular sergileniyor. Şatonun bir odasında yer alan duvar resimleri çok güzel şekilde korunmuş ancak beni en çok etkileyen şeylerden bir tanesi mermerden oyulmuş kocaman bir çeşme oldu.

Chateau Comtal (Girişler buradan değil)
4) Şehir Surları (Ramparts)
Carcassonne’un 2600 yıllık tahinin 1000 yılı askeri mimariye yatırım yapılarak geçmiş. Konumu itibarıyla çok önemli bir noktada (Fransa-İspanya Sınırı) kalan bu yerleşim yerine sürekli olarak yeni surlar ve kuleler yapılmış, zarar gören surlar yenilenmiş. Askeri teknolojiler geliştikçe surlar ve kuleler de güçlendirilmiş.
Şehri çevreleyen ve uzunluğu 3 kilometre olan surların yapımına ilk olarak milattan sonra 3. yüzyılda başlanmış. Surlara 18 ila 30 metre aralıklarla birer kule yapılmış ve yaklaşık 14 metre yüksekliğe sahip 40 kule ile çevrili bir şehir çıkmış ortaya. Daha sonra yapılan eklemeler ile kule sayısı 52’ye çıkarken şehri saran surlar da çiftlenmiş.

Duvarların savunmasına eşlik eden 3 kule özellikle önemli; Bishop’s Tower, Trésau Tower ve Saint-Martin Tower. Bishop’s Tower; Aude kapısından girdiğiniz zaman altından geçeceğiniz, kapının güvenliğinden sorumlu ana gözetleme ve savunma kulesi. Trésau Tower yani hazine kulesi ise şehrin en büyük kulelerinden bir tanesi. Yarım daire şeklinde inşa edilen kulenin ilk iki katında vergiler toplanıp düzenlenirken yukarıdaki üç kat ise şehrin savunmasına hizmet ediyor. Saint-Martin kulesi ise ufak bir kule olmasına rağmen vurulduğunda ayakta kalabilmesini sağlamak için badem şeklinde inşa edilmiş olmasıyla önem taşıyor. Surları gezerken hem şehri güvende tutmak için ne gibi önemler alındığını öğreniyorsunuz hem de gerçekten inanılmaz güzel manzaralar ile karşılaşıyorsunuz.

Solda yürüyüş yapılan surlar, sağda ise kontun kalesinin avlusu
5) Saint Nazaire Bazilikası (Basilica of Saints Nazarius and Celsus)
Yapımına 11. yüzyılda başlanan kilise, eski bir Vizigot kilisesi yıkılarak üzerine yapılmış. İnşaat 12. yüzyılın ortalarına kadar sürmüş ancak burası sürekli olarak değişikliğe uğramış. 13. yüzyılda yeni eklemler yapılmış ve en son halini 1840 yılında almış. 1840 yılı mimar Eugène Viollet-le-Duc’ın Carcassone’un restorasyonunu üstlendiği yıl. Viollet-le-Duc pek de aslına uygun restorasyonlar yapan birisi değil, restore ettiği yerleri “iyileştirme” görevini de kendisinde gören biri. Şehrin Narbonnaise kapısındaki ahşap köprünün sonradan, restorasyon sırasında eklendiğini söylemiştim ya; işte o kapı da bu mimarın eseri. Velhasıl öncesinde de güzel bir kilise olan Saint Nazaire Bazilikası, restorasyon sırasında yapılan değişikliklerle birlikte anıtsal bir bazilika olma özelliğini kazanmış. Tabii dini önemini kazanmasında 1096 yılında bölgeyi ziyaret eden Papa Urban II’nin, buranın inşaatını bizzat kutsamış olmasının da payı var.

Saint Nazaire Bazilikası’nın vitrayları
Bazilikanın tarihi önemi olan, oldukça görkemli bir yapı olmasının dışında iki önemli özelliği var. Bunlardan bir tanesi vitrayları. Apsis bölümünün ortasında yer alan bu detaylı vitraylar 1280 günümüze kadar kalmış durumda. Bu nedenle bu vitraylar güney Fransa’nın en eski vitrayları sayılıyor. Ayrıca 1522 yılından beri burada bulunan organ da ülkenin en eski organı olma özelliğini taşıyor.
Bazilikanın bir diğer özelliği ise Romanesk mimari ile gotik mimarinin bir arada kullanılmış olması. Romanesk stilde başlanmış olmasına rağmen ilerleyen yıllarda şehrin yönetimini ele geçiren Kral Philip II ve Philip IV. inşaatın gotik stilde devam etmesini istiyorlar ve ortaya başka kiliselerde görmeye alışık olmadığımız karışık bir mimari stil çıkıyor.
6) Pont Vieux (Eski Köprü)
Aude nehrinin üzerinden geçen bu tarihi taş köprü 14. yüzyılda inşa edilmiş. 19. yüzyıla kadar nehrin öbür yakasından (yeni şehir tarafından) kaleye giden tek geçiş burasıymış. Mimari olarak tipik bir orta çağ köprüsü olan Pont Vieux bugün yalnızca yayalar tarafından kullanılabiliyor.
7) Engizisyon Müzesi ve İşkence Müzesi (Musee de L’Inquisition)
Bu müzelerden “gezilecek yerler” listesinde bahsetmem ne kadar doğru bilemiyorum çünkü gezen kişiler buradan o kadar memnuniyetsiz bir şekilde ayrılmışlar ki internet “asıl işkence böyle dandik bir müzeyi görmek için bu kadar para vermiş olmaktı” tarzı yorumlarla dolu. Ben de sınırlı vaktimi kötü olma ihtimali yüksek bir müzeyi gezerek harcamak istemediğim için buraları gezmedim. Yine de bir şans vermek isterseniz diye tanıtmak istedim.
Engizisyon müzesi 17. yüzyıldan kalma tarihi bir binanın içerisinde yer alıyor ve 12. yüzyıldan Napolyon dönemine kadar olan süreçte “dinden uzaklaşanları tövbe ettirmek” için yapılan işkenceleri sergiliyor. Aynı bilet ile gezilebilen bir diğer müze olan İşkence Müzesi ise daha ziyade kullanılan işkence aletlerine odaklanıyor. Burada gerçekten kullanılmış, orijinal işkence aletleri mevcut ama heykeller ile yapılan canlandırmalar gerçekten biraz garip görünüyor. Anladığım kadarıyla müzeler bilgilendirme açısından da pek yeterli değiller çünkü her iki müzeyi birden gezmek en fazla yarım saatinizi alıyormuş. Elbette bu müzeler hakkında olumlu yorumlar da yok değil. Yine de gördüğüm fotoğraflar ve okuduğum yazılar bence çok olumlu bir intiba bırakmadı. Gezip gezmemek tamamen size kalmış.
8) Saint Gimer Church
Saint Gimer Kililesi “La Cite” denilen surlarla çevrili tarihi şehrin içerisinde değil, hemen önünde kalıyor. l’Aude kapsına yürürken önünden geçeceğiniz bu tarihi kilise, şehri restore eden mimar Viollet le Duc tarafından 1849 to 1859 yılları arasında yapılmış. Kiliseye adını veren ve aynı zamanda mezarı da bu kilisede bulunan Saint Gimer; 902-931 yılları arasında şehrin piskoposluğunu yapmış ve fakirlere yaptığı yardımlarla bilinirmiş.
UNESCO Dünya Mirasları listesinde bulunan bu kilise mimarisi açısından özel sayılıyor çünkü güneyin ve kuzeyin Gotik Mimari anlayışlarını harmanlayan tipik bir gotik kilise olma özelliği taşıyor. Kilisenin açık olduğu saatlerle ilgili tabelalar yanıltıcı olabiliyor hatta kilisenin genellikle kapalı olduğu söyleniyor ama bence dışarıdan görülmesi de yeterli zaten.

Saint Gimer Kilisesi (Fotoğraf: Jordiferrer / Wikimedia Commons)
9) Calvary Garden
La Cite denilen sur içi bölgesine “tarihi” denmesi sizi yanılmasın. Surların dışında kalan “yeni” yerleşimin tarihi de oldukça eskilere uzanıyor. Özellikle de şehrin merkezi sayılan altıgen biçimli Bastide Saint-Louis bölgesinin. Bu altıgenin en güney batı köşesinde Calvary Garden bulunuyor. Calvary Garden adını İsa’nın çarmıha gerildiği Calvary Tepesinden alıyor ve park İsa’nın çarmıha gerilişini anlatmaya adanmış dini bir park aslında. 1826 ve 1834 yılları arasında yapılan parkta İsa’nın çarmıha geriliş hikayesini somutlaştıran heykeller bulunuyor.

Calvary Garden (Fotoğraf: Office de Tourisme de Carcassone)
10) Square Gamabetta
Pek çok seyahat bloğunda gezilmesi gereken yerler arasında sayılmasına karşın benim neden görülmeye değer olduğunu anlamakta güçlük çektiğim bir meydan burası. Sanırım tüm olay mevsimle ilgili. Ben Mart ayında ziyaret ettiğim için birkaç heykel bulunan ıssız ve çorak bir meydanla karşılaştım. Açıp fotoğraflara baktığımda ise çiçekler, böcekler fıskiyeler görüyorum. Anladığım kadarıyla çiçekler açıp ağaçlar yeşerdiğinde keyifli bir yer halini alıyor burası. Yazın yiyecek içecek büfeleri açılıyor ve insanlar içeceklerini alıp banklarda keyif yapıyorlar. Ancak benim Mart ayında gördüğüm manzara hiç böyle değildi. Dolayısı ile buraya ne kadar vakit ayıracağınıza karar verirken mevsimi göz önünde bulundurabilirsiniz. Zaten kaleye yürüyerek çıkacaksanız yolunuz mutlaka buradan geçecek.
11) Place Carnot
Bastide Saint-Louis’in yani yeni şehir merkezinin tam ortasında kalan bu sevimli meydanın çevresi kafe ve barlar ile çevrili. Rengarenk binaların arasında, ağaçların gölgesinde oturabileceğiniz bir alan yaratılmış. Tam ortasında ise bir çeşme bulunuyor. Haftanın belirli günlerinde burada meyve sebze ve çiçek pazarları da kuruluyor dolayısı ile kentin kalbinin attığı, canlı bir meydan burası.
Mutlaka görülmesi gereken bir yer olmasa da vaktiniz varsa, yeni şehir bölgesini de keşfetmek istiyorsanız uğrayabileceğiniz en güzel yer burası.

Place Carnot (Fotoğraf: Julien-Roche / Office de Tourisme de Caecassone)
12) Saint Michel Katedrali
Yeni şehir merkezindeki görülmeye değer yapılardan bir tanesi de Saint Michel Katedrali. 13. yüzyılda yapılan bina 1803 yılında katedral unvanını almış. 1849 yılında bir yangın nedeniyle kullanılamaz hale gelince, yukarıda da adını sıklıkla andığımız Viollet le Duc tarafındna yeniden restore edilmiş. 14. yüzyıldan kalma vitraylara ev sahipliği yapan katedralin 8 metre çapında, oldukça büyük bir gül penceresi bulunuyor. Katedrale, yine benzer katedrallerde bulunanlara kıyasla oldukça büyük bir çan kulesi yapılmış. 8 çan bulunan kuledeki en büyük çan 1735 kilogram ağırlığındaymış ancak çanlar daha sonradan eritilmiş.
13) Saint Vincet Kilisesi (Église Saint-Vincent)
Yapımına 1269 yılında başlanan Saint Vincet Kilisesi 15. yüzyıldan kalma vitrayları ve 17. yüzyıldan kalma mobilyalarıyla, geçmişle günümüz arasında bir bağ kuruyor. 20 metreyi aşkın bir genişliğe sahip olan nefi ve 23 metreden yüksek kemerleri ve 53 metrelik çan kulesiyle görkemli bir yapı olan Saint Vincent Kilisesi güney Fransa Gotik Mimarisinin incelikli bir örneği olarak kabul ediliyor. Nefinin genişliği onu dünyadaki en geniş 3. kilise haline getiriyor. İlk iki sıradaki kiliseler çok daha sonra inşa edildiği için burası nerdeyse 5,5 yüzyıl boyunca en büyük nef genişliğine sahip kilise olma unvanını elinde tutmuş.
Eğer 232 basamak çıkmaya gönüllüyseniz çan kulesine ücretsiz olarak çıkılabiliyormuş. Ben çıkmadım ama buradan manzaranın çok güzel olduğu söyleniyor.

Saint Vincent Kilisesi (Fotoğraf: Office de Tourisme de Caecassone)
Carcassonne’da Ulaşım
Carcassone rahatlıkla yürüyerek gezilebilecek bir şehir. Ben araba kiralayıp gitmeme rağmen arabayı park yerine bırakıp yürüyerek gezdim. Kale içinde kalan bölge zaten küçük. Şehir merkezinden kaleye yapacağınız yürüyüş ise yaklaşık 15 dakika sürüyor. Yürüyüşün son demleri yokuş ama karşınızdaki manzara öylesine güzel ki asla mutsuz etmiyor.
Yine de “ben yürümek istemiyorum” derseniz otobüs ya da taksi kullanabilirsiniz. Canal du Midi’den yani tren istasyonun hemen önünden kalkan 2 farklı otobüs sizi surlarla çevrili eski şehre ulaştırır. Line 3 Narbonnaise kapısına, Line 4 l’aude kapısının biraz aşağısındaki Saint Gimer Kilisesine gider. Bu otobüslere binmek için otobüs biletlerinizi ise https://rtca.carcassonne-agglo.fr/tarifs/ adresinden satın alabilirsiniz.
Yalnızca Haziran ile Eylül ayları arasında aktif olan bir ulaşım seçeneğiniz daha var. Bu aylarda Le Petit Train adlı turistik elektrikli tren şehir merkeziyle kale-şehir arasında ring servisi yapıyor.
Taksiye binmek içinse +33 4 68 71 50 50 numaralı telefondan günün her saati taksi çağırabilirsiniz. https://www.taxis-carcassonne.fr/ adresinden taksi rezervasyonu da yaptırabilirsiniz. Numarayı da, linki de Carcassone turizm ofisinin web sitesinden aldım.
Eğer Carcassone’a uçakla geldiyseniz şehir merkezi ile havalimanı arasında gidip gelen havalimanı servislerine de binebilirsiniz. Servis saatleri uçaklara göre ayarlandığı https://rtca.carcassonne-agglo.fr/saisonnier-et-aeroport/ adresinden güncel saatleri ve durakları kontrol etmenizde fayda var.

Surlardan Carcassone manzarası
Carcassonne’da Nerede Kalınır?
İnternette yer alan pek çok gezi rehberinde kale surlarının içerisinde kalan otellerde kalmanızı öneriyorlar. Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Neden mi?
1. Kale içerisinde yalnızca 5 yıldızlı, lüks ve pahalı oteller var. Buraya balayı falan için geldiyseniz, otelde keyif yapmak istiyorsanız elbette bu otellerde kalabilirsiniz ama buraya gezmeye geldiyseniz ve otele sadece yatmadan yatmaya girecekseniz bence hiç gerek yok.
2. Carcassonne kalesinin içinde olmak çok keyifli ama kalenin kendisi de inanılmaz güzel bir manzara sunuyor. Kalenin içinden hiç çıkmazsanız dışarıdan ne kadar muhteşem göründüğünü görme şansınız hiç olmayacak. Özellikle de gece olup aydınlatmalar açıldığında uzun uzun bakmak isteyeceğiniz bir manzaradan bahsediyorum.
3. Carcassonne çoğunlukla günübirlik ziyaret edilen bir yer olduğu için gece olduğunda oldukça tenhalaşıyor. Dolayısı ile özellikle gece belli bir saatten sonra burada olmadığınız zaman kaçırdığınız pek bir şey yok.
Özetle kalenin dışında ama kaleye yürüme mesafesinde bir otelde kalmak en ideali. Carcassonne’da konaklayacaklar için buraya birkaç otel önerisi bırakıyorum:

Surlarla çevrili alanın içerisinde kalan kısım “Cite de Carcassone” olarak adlandırılıyor. (Fotoğraf: Image – Source / Envanto Elements)
SOWELL HOTELS Les Chevaliers: Ben bu otelde kaldım ve gayet memnun ayrıldım. Konumu muhteşem, manzarası muhteşem, gayet temiz, şık ve konforlu. Hem tren garına, hem kaleye yürüme mesafesinde. Ayrıca çok yakınında ücretsiz park yerleri de var. Yalnız nehre bakan odalarda kalıyorsanız pencere açmamalısınız, aşırı sinek var. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.
Hotel de la Cite Carcassonne: Ben paraya kıyıp lüks bir otelde kalacağım derseniz tarihi kalenin içerisinde kalan Hotel de la Cité & Spa MGallery’i tercih edebilirsiniz. Burası Carcassone’un en iyi otellerinden bir tanesi kabul ediliyor. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.
Hotel Espace Cite: Tarihi şehrin Narbonnaise kapısına yakın bir otel. Ben burada kalmadım ama internette yorumları gayet iyi olan en hesaplı otellerden biri olduğu için listeme almıştım. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.
Carcassonne’da ne Yenir?
Fransa’ya gelip Fransız mutfağına özgü geleneksel yemeklerin tadına bakmadan dönmek olmaz! Carcassonne’da yiyebileceğiniz birbirinden leziz yemeklerden bazıları şu şekilde:
Cassoulet: Güney Fransa’nın en meşhur yemeği cassoulet adı verilen bir güveç. Yani Bursa için İskender, Gaziantep için kebap neyse, Carcassone için de cassoulet o. İçerisinde ördek eti, domuz eti, sosis ve fasulye bulunuyor ve çeşitli ot ve sebzelerde lezzetlendiriliyor. Böyle anlatınca kulağa çok matah bir şey değilmiş gibi gelse de aslında oldukça lezzetli.
Foie gras (Pate): Kaz ve ördek ciğerinden yapılan Foie Gras aslında ciğerin yağlı kısımlarının sürülebilir bir macun kıvamına getirilmesiyle üretiliyor ve aperatif olarak tüketiliyor. Fikir olarak hiç hoşuma gitmese de tadı baya güzel.
Ratatouille: Güney Fransa’da yaygın olan bu geleneksel sebze yemeğinde kabak, patlıcan, biber gibi sebzeler bulunuyor.
Languedoc stili salyangoz: Fransız mutfağı denilince ilk akla gelen yiyeceklerden olan Escargot yani salyangoz yemeği sadece tereyağı, sarımsak ve maydanoz ile yapılıyor. Bu bölgede yapılanın içindeyse ekstra malzemeler var.

Cassoulet (Fotoğraf: Ignıs / Wikimedia Commons)
Carcassonne’da Nerede Yemek Yenir?
Carcassonne küçücük bir kasaba olmasına karşın burada Michelin yıldızlı restoranlar bulunuyor. La Table de Franck Putelat bu restoranlardan en meşhuru ancak kişi başı 150-200€ civarı bir hesabı göze almak gerekiyor. Yıldızı olmasa da Michelin listesinde yer alan diğer restoranlar ise Comte Roger, La Barbacane, La Table d’Alaïs ve yeni şehir tarafında yer alan Brasserie à 4 Temps.
Carcassonne’a kışın gittiyseniz bazı restoranlar açık olmayabiliyor o nedenle biz umduğumuzu değil bulduğumuzu yedik. Her ne kadar yediğim tüm yemekleri beğensem de Google yorumlara baktığımda herkesin memnun ayrılmadığını gördüm o nedenle kendi yediğim mekânın ismini vermeyeceğim.

Ratatouille: yemeği (Fotoğraf: Kattecat / Envanto Elements)
Carcassone Civarında Günübirlik Gezilebilecek Yerler
Montpellier: Carcassone’dan Montpellier’e tren ile (Narbonne aktarmalı olarak) 2 saatten kısa sürede ulaşabilirsiniz. Fransa’nın Akdeniz kıyısındaki en büyük şehirlerinden biri olan Montpellier çok sayıda öğrencinin yaşadığı bir şehir olduğundan hareketli bir sosyal hayatı var. Burada yeme-içme, alışveriş, müzeler, şarap tadımı turları ve deniz tatili için seçenekleriniz var.
Gouffre Geant De Cabrespine Mağarası (Cabrespine Uçurumu): Carcassonne’a yalnıza yarım saatlik mesafede yer alan bir mağara burası. Çok büyük olmasa da oldukça derin olması burayı özel kılıyor. 200 metre derinliğindeki mağaranın en tepesindeki cam manzara terasına çıkarak aşağıyı izleme şansınız var. Ayrıca kendinize güveniyorsanız kano ile yeraltı nehirlerinde gezebiliyorsunuz. Bildiğim kadarıyla buraya ulaşım yalnızca arabayla sağlanabiliyor. Ayrıtılı bilgi ve biletler için tıklayın.
Grotte de Limousis: Bölgedeki bir diğer meşhur mağara da Grotte De Limousis. Bu mağaranın içerisinde yaklaşık 45 dakika süren bir yürüyüşü rehber eşliğinde yapıp turun sonunda mağarada üretilen şaraplardan tadabiliyorsunuz. Buraya ulaşmak için de yine arabayla gelmek gerekiyor. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Figueres: Eğer Salvador Dali seviyorsanız buraya kadar gelmişken İspanya sınırını geçip Figueres’i ziyaret etmek isteyebilirsiniz. Carcassonne ile Figueres arası trenle de arabayla da 2,5 saat kadar sürüyor ancak trenle 2 aktarma yapmak gerekiyor. Dali Tiyatrosu Müzesini gezmek için buraya uğrayacaksanız biletlerinizi online olarak önceden almayı unutmayın.

Girona’da bulunan Dali Tiyatrosu Müzesi (Fotoğraf: flickch / Unsplash)
Carcassone’da Yapılabilecek Etkinlikler
Canal du Midi’de Tekne Turu: Yapımına 17. Yüzyılda başlanan Canal du Midi, Akdenizi Atlas Okyanusuna bağlayan kanallar dizisinin bir parçasıdır. 240 km uzunluğundaki kanalda, yükseklik farklarını dengeleyerek kesintisiz bir şekilde yolculuk yapabilmeyi sağlayan pek çok havuz bulunur. Tren garının hemen önündeki limandan kalkan teknelerle birkaç saatlik huzurlu bir tekne yolculuğuna çıkabilir ve uzun yıllar boyunca büyük tarihi öneme sahip olmuş bu kanalı takip edebilirsiniz.
Bisiklete Binmek: Çok bisiklet kültürüm olmadığı için detaylı bilgi veremesem de bölgede hem yol hem dağ bisikleti için pek çok rota olduğunu bisiklet tutkunlarının özellikle bu rotalarda bisiklete binmek için buraya geldiğini biliyorum. Eğer günününü bisiklet sürerek geçirmekten hoşlanan biriyseniz mutlaka seçenekleri araştırın.