Yazı İçerikleri
Adım Adım Efes Gezi Rehberi
Efes Antik Kentini gezerken daha çok keyif almak için tarihini, mimarisini ve hikayelerini öğrenmeye ne dersiniz? Efes’i gezmeye başlamadan önce bilmeniz gereken her şeyi Efes Gezi Rehberinde topladım!

Celsus Kütüphanesi (Fotoğraf: Freepik / tawatchai07)
Efes’in Tarihi
Efes Antik kentinin nerede ve kimler tarafından kurulduğu hakkında birbiriyle çelişen pek çok bilgi duymuş olabilirsiniz. Bunun nedeni Efes halkının bu bölgeye birden çok kent kurmuş olması. Hepsini “Efes” saydığımız için bilgiler biraz karışıyor. Çok kısa bir özet geçmek gerekirse;
Efes’in Doğuşu
1. Efes: İlk Efes Kenti MÖ 1050 yılında, Yunanistan topraklarındaki Dor istilasından kaçan İyonlar tarafından deniz kenarına kurulmuş. (Tabii burada daha önce yaşayan neolitik toplumlar da var ama ben adı sanı olan bir kent kurulmasından bahsediyorum.)
Aslında Hadrianus Tapınağı’nın girişinde, şehrin kuruluş efsanesi de yazıyor ancak orada istiladan kaçmaktan bahsedilmiyor. Buradaki yazıta göre Atina Kralının cesur oğlu Androklos, Ege denizinin öbür yakasını keşfe çıkmak istiyor ve bu konuyu kahinlerine danışıyor. Kahinleri ona balık ve domuzun işaret ettiği yere bir kent kurmasını söylüyorlar.
Androklos Ege kıyılarına vardığında, Küçük Menders’in denizle buluştuğu yerden karaya çıkıyor. Burada ateş yakıp tuttukları balıkları pişirmek istiyorlar ancak çalıların arasından çıkan bir domuz pişirecekleri balığı alıp kaçıyor. İşte o anda kehanette bahsedilen yerin burası olduğunu ve şehri buraya kurmaları gerektiğini anlıyorlar.
M.Ö 8. yüzyılda Kimmer istilası başlıyor. Bu bölge halkının küçük yerleşimlerden ayrılıp büyük bir şehirde bir araya gelmelerine etkide bulunuyor. M.S 7. yüzyılda Lidyalılar, Kimmerleri yenerek şehrin kontrolünü ele geçirdiğinde, Efes’in önemi de artmaya başlıyor.
2. Efes: M.Ö 560’lı yıllarda Lidya kralı Krezüs, Selçuk’taki Artemis tapınağının inşaatını başlatıyor ve Efes Artemis tapınağının bulunduğu yere taşınıyor. Bu dönemde ortalık karışık. Pers istilası var. Efesliler Perslerle mücadele etmediği için hayatta kalabiliyor.
M.Ö. 334 yılında Büyük İskender geliyor ve bölgeyi Pers istilasından kurtarıyor. Efes bir süre İskender’in kontrolünde kalıyor. Hatta bu dönemde henüz yapımı tamamlanmamış (ve sonrasında dünyanın 7 harikasından biri sayılacak olan) Artemis tapınağının inşaatını finanse etmeye niyetleniyor. Karşılığında ise adının tapınağa yazılmasını istiyor. Burası Efesliler için dünyadaki en kutsal yapı. Muhtemelen İmparatorun adını yazmak istemiyorlar tapınağa. Diyorlar ki “Siz zaten kendiniz bir tanrısınız. Bir tanrı başka tanrı için tapınak yaptırır mı hiç? Siz bir süre bizden vergi almayın; biz de o kaynakları tapınağın tamamlanması için kullanalım.”
İşte “halkı İskender’i tanrı olarak görürdü” mitinin de buradan çıktığı düşünülüyor. Elbette İskender’i tanrı olarak görmeleri de mümkün ama haklın İmparatoru kızdırmadan kutsalını korumak adına yaptığı bir yalakalık olması teorisi, benim aklıma daha yatkın geliyor.
O dönemlerde şehirlerin koruyucu tanrıları olduğuna inanılıyor. (Örneğin Atina’nın adı bile koruyucu tanrısı Athena’dan geliyor.) Dolayısıyla Artemis inancı Efes’in tarihi ve kültürü açısından çok büyük bir öneme sahip. Yalnız Efes’teki Artemis’in Yunan mitolojisindeki Artemis’ten çok daha farklı bir tanrıça olduğunu unutmamak gerekiyor.

Efesli Artemis
Burada ufak bir parantez açayım. Artemis inanışı, şehrin büyüyüp zenginleşmesine çok ciddi bir etkide bulunmuş. Efes’in sürekli göç almasının nedenlerinden bir tanesi; şehrin Artemis tarafından korunduğuna ve orada güvende olacaklarında duydukları inanç. Ayrıca Artemis tapınağı bir nevi banka olarak da kullanılıyor; çünkü insanlar paralarının tapınakta tamamen güvende olacağını düşünüyorlar. Sefere ya da ticarete giden insanlar paralarını, dönünce almak üzere tapınağa emanet ediyorlarmış. Malum, o çağlarda gidip dönmemek var. Tapınağa emanet edilip geri alınamayan paraların da ciddi bir ekonomi oluşturduğu düşünülüyor.
3. Efes: Malum, Büyük İskender’in bir varisi olmadığı için ölümünden sonra kontrolü altında olan topraklar generalleri tarafından paylaşılıyor. Efes de İskender’in Generali Lisimahos’a (Lysimachus) kalıyor ve bugün gezdiğimiz Antik Kent’e dönüşecek olan bölgede inşaat çalışmaları başlıyor. Lisimahos yeni Efes’i eski yerinden 2-3 kilometre güneybatıya kuruyor. Bu limana yanaşmak için de olabilir, yeryüzü şekilleri açısından daha güvenli bulduğu için de olabilir. Taşınma sürecinde evlerini terk etmeye direnen kişilerin evlerini su bastırarak taşınmalarına neden olduğu yönünde bilgiler var. Anlatılana göre Lisimahos şehrin tüm su altyapısını tıkamış ve ortalığı sel basmış. Bunun üzerine Efesliler ketin yeri yerine taşınmışlar paşa paşa.
Bugün Efes Antik Kenti’ni gezmeye gittiğimizde Lisimahos tarafından kurulan bu kenti gezmiş oluyoruz. Elbette onun zamanından sonra çok şey değişiyor ama lokasyon burası.

Bugün gördüğümüz Efes Antik Kenti M.Ö. 300’lü yıllarda buraya taşındı.
Efes’in Altın Çağı
M.Ö. 129 yılında bölgenin kontrolü Roma İmparatorluğu’na kalıyor. Bu savaşla değil, miras bırakma yoluyla oluyor ve böylece Helenistik dönem bitip Roma dönemi başlamış oluyor.
İlk başta bastırılan isyanlar ve depremler nedeniyle biraz sıkıntılı bir dönem yaşansa da Efes yaklaşık 200 yıl içerisinde çok gelişmiş, önemli bir liman kentine dönüşüyor. MS 1. yüzyılda Efes hem Asya’nın başkenti hem de ticaretin ve eğitimin merkezi oluyor. En parlak dönemlerinde nüfusu 200.000 kişiye ulaşıyor yani o dönemin şartları için “megakent” olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Efes’in Batışı
Peki ne oluyor da bu muhteşem şehir tarihin tozlu sayfalarına gömülüyor derseniz doğa ile mücadelelerinden yenik çıkıyorlar diyebilirim. En parlak dönemini 2. yy’da yaşayan şehir 3. yy’da yaşanan depremler ve Got akınları nedeniyle zarar görüyor ve çöküş dönemi başlıyor. En büyük darbeyi ise limanının kurumasından alıyor.
Bakmayın Efes’in bugün kıyıdan 4 kilometre içeride bulunduğuna. Kent ilk kurulduğunda burada şehrin çok yakınına kadar gelen kocaman bir körfez var. Efes tam deniz kenarında değil ama körfeze o kadar yakın ki bir kanal ve yapay bir havza açıp liman yapmışlar kendilerine. Böylece Efes limanı, Ege Denizine açılan işlek bir liman haline gelmiş. Zaten Efes’in önemli bir ticaret merkezi haline gelmesinin en büyük sebebi bu liman.
Zamanla Efes’in kuzeyinden kıvrıla kıvrıla geçen Küçük Menderes Irmağı (evet İngilizcede Menader kelimesinin kıvrımlı anlamına gelmesi bir tesadüf değil) Efes’in liman olarak kullandığı kanalı ve hatta tüm körfezi alüvyonlarla doldurmaya başlıyor. Limanın denizle bağlantısı kesiliyor. Kanalı birkaç kez temizleyip kurtarmayı deneseler de nehir burayı baş edebileceklerinden çok daha hızlı şekilde dolduruyor. Neticede pes ediyorlar ve M.S. 4. yüzyılda Efes artık bir liman kenti olma özelliğini yitiriyor.

Efes öylesine varlıklı bir kent oluyor ki zenginler musluklarından sıcak su akan, alttan ısımalı bu güzel evlerde oturuyorlar. (Yamaçevler)
Kim ne yapsın limanı olmayan ticaret merkezini? Limanını kaybeden Efes Eski önemini de kaybetmeye başlıyor haliyle. Yine aynı dönemde Hristiyanlık Roma’nın resmi dini olarak kabul ediliyor. Roma İmparator’u I. Theodosius, M.S 380’den itibaren eski dinlere topyekün savaş açıyor. Efes’teki tüm tapınakları kapattırıyor. Efes’i Efes yapan Artemis’e tapmak yasaklanıyor ve Got saldırılarında kullanılmaz hale gelen tapınak tamamen talan ediliyor. Artemis tapınağının taşlarını kilise yapımında kullanmaya başlıyorlar. Hristiyanlıkla bağdaşmayan eğitimler veren okullar kapatılınca Efes eğitim ve kültür merkezi olma özelliğini de kaybediyor.
Şunu da unutmamak lazım; M.S. 4. yüzyıl aynı zamanda Doğu Roma ile Batı Roma’nın ayrıldığı, İmparatorluğun güç kaybettiği ve nihayetinde Batı Roma’ya “elveda” dediği zamanlar. Efes’in güçten düşüyor olması en son dertleri olabilir yani.

Kentin büyük anıtsal çeşmelerinden bir tanesi olan Trajan Çeşmesi
Son Efes
7.yy sonlarına doğru yine yıkıcı bir deprem yaşanıyor ve şehrin nüfusu hızla düşüyor. 1304 yılında bölgeye gelen Türkler büyük bir şehir yerine birkaç yere dağılmış küçük yerleşimler ile karşılaşıyor.
Bu yerleşimlerden en büyüğü ve en önemlisi önemlisi Ayasuluk tepesinde kurulduğu için burası son kurulan Efes şehri kabul ediliyor. Efes’teki büyük kilisenin yerini Ayasuluk tepesindeki St. Jean Bazilikası alıyor. Ayasuluk köyünde yerleşim tepenin aşağılarına doğru genişliyor ve cumhuriyet öncesinde buraya Selçuk adı veriliyor. Evet, Efeslilerin kurduğu 5. ve son şehir aslında bugün bildiğimiz Selçuk.

Efes Antik Kentinin Yerleşimi (Görsel: www.ephesus.co)
Efes’e Gitmeden Önce Bilinmesi Gerekenler
– Efes’e girebilmek için bir Müzekart’ınız olması gerekiyor. Müzekart’sız girmeye çalışırsanız yabancıların tabi olduğu tarifeden ücretlendirilirsiniz ve 40€ ödemeniz gerekir. Eğer Müzekart’ınız yoksa ve nasıl alınacağını bilmiyorsanız Müzekart Nedir? Nasıl Alınır? yazıma göz atabilirsiniz.
– Antik kentin içinde yer alan Yamaç Evler’de ve Efes Deneyim Müzesi’nde müzekart geçmiyor. Ekstra ücret verip girmeniz lazım. Peki değer mi derseniz bence Yamaç Evler’e kesinlikle değer. İçerideki mozaik ve freskler çok güzel korunmuş. Birazcık tarihe, sanata ya da mimariye ilginiz varsa mutlu ayrılırsınız. Efes Deneyim Müzesi ise sadece birkaç ay önce açıldı. Ben kendim gezme fırsatı bulamadım ama yorumlar olumlu gibi. Yine de karar sizin.
– Çoğu kişi Efes’i yaz tatiline gelmişken geziyor ama bana sorarsanız o sıcakta antik kent gezmek çekilir dert değil. Sığınacak gölgeniz yok, güneş hep tepenizde. Havalar serinlediğinde gezerseniz hem sıcaktan bunalmazsınız hem de kalabalık daha az olur. İlla yazın gezecekseniz güneş kreminizi, şapkanızı ihmal etmeyin. Ben en keyifli gezimi havanın nispeten ılık olduğu bir kış günü yapmıştım.

Celsus Kütüphanesi (Fotoğraf: grafvision / Envanto Elemens)
– Efes artık geceleri de gezilebiliyor. Saat 08:00’de açılan antik kent yazın 00:00’da, kışın ise 22:30’da kapanıyor. Son giriş saati ise 21:30. Yani öyle kapanışa yarım saat kala gelirseniz içeriye almıyorlar. Bir de Celsus kütüphanesinin önünde yemekli etkinlik düzenlenmesi gibi akıl dışı bir uygulama başladı. Gece aydınlatması iyi hoş tabii ama böyle bir şeye denk gelme riskini de beraberinde getiriyor. Ziyaret saatlerini planlarken bunu da göz önünde bulundurun.
– Efes’i ortalama 3 saatlik bir sürede gezebilirsiniz. Şöyle sindire sindire, detaylı bir şekilde gezmek istiyorsanız 4 saatinizi buraya rahatlıkla ayırabilirsiniz.
– Efes’e isterseniz özel aracınızla, isterseniz Selçuk’tan kalkan minibüslerle gidebilirsiniz. Araçla gidecekler için otopark girişinde ciddi kuyruklar oluştuğunu ve otopark ücretinin yüksek olduğunu (120 TL) not düşmüş olayım.
– Efes’e tok gidin. Abur cuburunuzu yanınıza, kahvenizi termosunuza alın çünkü girişin yanında sıralanan büfelerdeki fiyatları duyunca epey sinirlenebilirsiniz. 2021 yılında markette 11 liraya satılan dondurmaya 80 lira istemişlerdi. Sonraki gidişlerimde yanlarına bile yanaşmadım zaten. (Nasıl şaşırdıysam aradan 3 yıl geçmiş ben hala hatırlıyorum fiyatını)

Kütüphanenin ön cephesinden bir detay.
Efes Gezi Rehberi
Giriş
Efes’in iki farklı giriş kapısı var. Peki Efes Antik Kentine hangi kapıdan girmeli?
Alt Kapı (Ana Kapı): Efes’i çok detaylı gezmek istemeyen, bir bakıp çıkacağım diyenler bu kapıyı tercih ediyorlar çünkü burası antik tiyatroya ve Celsus Kütüphanesi’ne daha yakın. Eğer antik kent açılır açılmaz girip kalabalıklaşmadan gezmek istiyorsanız da bu kapıyı tercih edebilirsiniz çünkü en popüler noktalara ilk ulaşanlardan biri olursunuz.
Son olarak gece girişlerin sadece bu kapıdan yapıldığını okudum ama gece turları başladıktan sonra hiç gitmediğim için teyit etme şansım olmadı.
Alt kapının konumu için tıklayın.
Üst Kapı (Arka Kapı): Üst kapı genellikle tur otobüsleriyle gelen gruplar tarafından kullanılıyor çünkü antik kente bu kapıdan girip alt kapıdan çıktığınızda kenti yokuş aşağı bir şekilde gezmiş oluyorsunuz. Eğer arabayla geldiyseniz ve yine girdiğiniz kapıdan çıkacaksanız bunun hiçbir önemi yok tabii.
Eğer Efes’e dolmuşla gidiyorsanız yine bu kapıdan giriş yapıyorsunuz. Bildiğim kadarıyla (Google yorumların yalancısıyım) diğer kapıdan dolmuş geçmiyor.
Üst kapının konumu için tıklayın.
Özetle özel bir amacınız yoksa hangi kapıdan girdiğiniz çok da fark etmiyor. Ben aynı yoldan arabama döneceksem gidişte yokuş yukarı, dönüşte yokuş aşağı gitmeyi tercih ediyorum. Böylece tüm günün yorgunluğu ile yokuş çıkmak zorunda kalmıyorum Efes Gezi Rehberimde size de Efes’i kendi gezdiğim sırayla; yani Alt Kapıdan girip Üst Kapıya doğru ilerliyormuş gibi anlatacağım.

Efes Antik Kenti Haritası (Kaynak: www.ephesus.co)
Gymnasium
Efes’e Alt Kapı’dan girip, gişelerden geçip dümdüz yürüdüğünüzü var sayıyorum. O ağaçlıklı yolda ilerlerken solunuzda çok geniş bir alana yayılan, tamamen yıkık bir yapı olduğunu fark edeceksiniz. Neredeyse yerle bir olduğu eski halini için gözümüzde canlandıramasak da burası Efes’in Gymnasium’u. Buranın birden fazla adla anıldığını duyabilirsiniz. Tiyatro Gymnasium’u denildiğinde de, Vedius Gymnasium’u denildiğinde de kastedilen yer burası. İlkini söyleyenler konumunu, ikincisini söyleyenler yaptıran kişinin adını baz alıyor.
Bugün spor salonlarına GYM, diyoruz ya… İşte o kelime Gymnasium kelimesinin kısaltması olduğu için kullanılıyor. Yine de bu sizi yanıltmasın çünkü Roma İmparatorlunun temel eğitim kurumları olan Gymnasium’lar sadece bir spor okulu olarak kullanılmıyor. Spor; tıpkı matematik ve felsefe gibi standart bir eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor. O yüzden spora özel bir okullar yapmıyorlar, standart okullarda spora da geniş yer veriliyor.

Antik Tiyatronun hemen önünde görünen taşlar Gymnasium’a ait
Antik Roma kültüründe mental eğitimle fiziksel eğitim birbirinden ayrı tutulmuyor. Bunun pek çok sebebi var. Öncelikle sağlıklı ve mutlu olmanın ön koşulunun spor yapmak olduğundan eminler. “Sağlıklı kafa sağlıklı vücutta bulunur” anlamına gelen pek çok şiir ve atasözleri var. Tabii bir de devir savaş devri. Rütbeli bir asker olabilmek ve savaş alanına çıkabilmek için yeterince atletik olmanız gerekiyor.
Spora bu kadar önem verilmesinin bir diğer neden ise “ideal insan” imgesi. Bu dönemlerde tanırların ideal insan formunda olduklarına inanılıyor. Tanrı heykellerinin ne kadar kaslı ve fit olduğunu fark etmişsinizdir. Antik Romalılar tanrıların fit olduğu düşüncesinden hareketle, onlar gibi kusursuz olabilmek için bolca spor yapıyor.
Gymnasium’un etrafı çevrili olduğu için içine girip kalıntıların arasında gezinmek mümkün değil ne yazık ki. Yine de şehrin en önemli binalarından bir tanesi olduğu için anlatmadan geçmek istemedim. M.S. 125 yılı civarında inşa edilen yapı 12.000 metrekareden büyük bir alana yayılıyor. Bu büyük kompleksin içerisinde hamamı, soyunma odaları, tribünlerle çevrili, 210 metrekare büyüklüğünde bir avlu, ders odaları ve dinlenme odaları bulunuyormuş.
Liman Caddesi
Alt kapı gişelerinin devamındaki yolu dümdüz yürüdüğünüzde Liman Caddesi’ne çıkacaksınız. Liman caddesi ziyarete kapalı olduğu için sağınıza doğru biraz yürüyüp bariyer olan yerden geri dönebilirsiniz.
Bu caddenin bir ucunda bugün yok olmuş olan Efes Limanı, diğer ucunda ise halen görebileceğiniz antik tiyatro bulunuyor. Uzunluğu 350, eni ise 11 metre olan caddenin her iki yanında sütun kalıntıları göreceksiniz. Bu sütunlar buraya süs olsun diye konulmamış. Yolun her iki yanına da sütunlar tarafından taşınan gölgelikler inşa etmişler ki insanlar güneşten ve yağmurdan korunarak yürüyebilsin. Bu tarz üzeri kapalı yaya yollarına stoa adı veriliyor.

Efes’in Liman Caddesi
Stoaların dışındaki galerilerde ise dükkanlar bulunuyor. Caddenin geceleri aydınlatıldığını ve kentin en önemli caddelerinden bir tanesi olduğunu biliyoruz. Bu caddenin diğer bir isminin de Arkadius Caddesi (Arkadiane) olduğunu not düşmüş olayım. Cadde IV. yüzyılda yaşanan depremlerde zarar görünce, imparator Arkadius tarafından tekrar yaptırılmış. Sonrasında caddeye imparatorun adını vermişler.
Peki ya caddenin ucunda ne var derseniz onu görmek mümkün değil ne yazık ki. Limanda antrepolar, kiliseler, deniz fenerleri, hamam ve mezar odaları varmış ancak bunların henüz kazıldığını zannetmiyorum.
“Mezar Odası ne alaka?” demeyin; büyük Roma şehirlerinde şehrin en önemli simaları genellikle şehrin giriş çıkışlarına gömülürdü. Ne kadar önemli biriyse girişe o kadar yakın gömülmeye çalışırdı insanlar. Böylece şehre gelip gidenler mezarını görüp onu hatırlayabilirlerdi. Adını yaşatırdı bir nevi. Bu “işlek yere gömülme” konusundan Octagon ve Celsus Kütüphanesinde de bahsedeceğim.
Efes Antik Tiyatrosu (Büyük Tiyatro)
Liman Caddesinden geri dönüp limana giden yönün tersine yürürseniz, karşınızda Büyük Tiyatro binasını göreceksiniz. Bu yapı aslında Helenistik dönemde (M.Ö. 3.-1. yüzyıl) inşa edilmiş ama farklı dönemlerde yeni katlar eklenerek zaman içerisinde büyütülmüş. Son haliyle tam 25.000 kişilik bir kapasiteye ulaşmış. Yan taraftaki merdivenlerden tırmanıp içerisine girdiğinizde sahne ve oturma alanlarını görebilirsiniz.
Tiyatronun ortasında bulunan sahnenin çapı 25,8 metreymiş. Sahnenin hemen arkasında ise bugün yıkık durumda olan ama Roma döneminde 41 metrelik yüksekliğiyle göz kamaştıran bir sahne binası varmış. Sahne binası aslında kullanılabilir bir bina değil tabii. Bir nevi duvar işlevi gören, heykellerle ve sütunlarla süslenmiş anıtsal bir yapı.

Efes Antik Tiyatrosu
Sahnenin hemen arkasında göreceğiniz çok sayıda sütun ise kulis bölümünün sütunları. Eskiden üzeri kapalı olan bu bölüm sahneye çıkacak kişilerin, görevlilerin ve eşyaların giriş çıkışı için kullanılıyormuş.
Bu sahne ağırlıklı olarak tiyatro oyunları, şiirler, şarkılar gibi sanatsal etkinlikler için kullanılsa da tek işlevi bu değilmiş. Halkı ilgilendiren duyuru ve toplantılar da burada yapılırmış. İlerleyen dönemlerde ise gladyatör dövüşleri başlanmış. Gladyatörler döneminde en önceki birkaç oturma sırası kaldırılmış. Sahneyle seyirci sıraları arasında 2,5 metrelik bir duvar oluşması sağlanmış ki gladyatörler dövüşürken seyircinin gözünü çıkarmasın. Efes’te çok sayıda gladyatör mezarı bulunduğu için bu etkinliklerin sıklıkla düzenlendiği tahmin ediliyor.
Burada küçük bir parantez açayım. Ben bu yaşıma kadar tüm Roma stili tiyatro binalarına amfitiyatro denildiğini zannediyordum. Meğerse sadece Kolezyum gibi tam yuvarlak olanlarına amfitiyatro deniliyormuş. Efes’teki gibi yarım daire çeklinde yapılan tiyatro binalarına dümdüz tiyatro deniliyormuş.
Ticari Agora (Kent Meydanı)
Antik Tiyatro’dan çıkınca, Liman Caddesiyle Mermer Caddenin kesiştiği köşeden iç taraflara giden ahşap bir yol olduğunu göreceksiniz. İşte bu ahşap yol sizi kentin agorasına, yani kent meydanına götürecek. Burada bir tur atıp geldiğiniz yerden geri çıkabilirsiniz. Eğer mermer caddeyi gezmek yerine Agora’nın öbür çıkışını kullanmak isterseniz, kendinizi Celsus kütüphanesinin önünde bulacaksınız.
Agora büyük ölçüde yıkık durumda olduğu için hayalinizde canlandırmanız zor ama burayı etrafı dükkanlarla çevrili büyük bir meydan olarak düşünebilirsiniz. Dükkanların önünde üzeri sundurmalarla kapalı yaya yolları varmış.
M.S. 1 yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlayan bu agora, şehrin en önemli ticaret merkezi olmuş. Efes’in çarşısı, pazarı burada. Hatta antik dünyanın en büyük köle pazarlarından bir tanesinin Efes Agorasında kurulduğu söyleniyor.

Ticari Agora’dan geriye kalanlar.
Agora’nın merkezi ise klasik anlamıyla meydan olarak kullanılıyor. Hani “sallandıracaksın bunlardan birkaç tanesini meydanda” derken kastettiğimiz, kamunun buluşma ve sosyal aktivitelere katılma noktası olan meydanlardan…
Ticari Agora’nın ortasında bir güneş saatinin yanı sıra bir de su saati varmış. Antik Roma’da su saatleri genellikle mahkeme gibi hassas yerlerde, herkese eşit konuşma süresi tanımak için kullanılıyor. 20 dakikada bir boşalan bu su saatinden hareketle, halka açık yargılamaların da bu Agora’da yapıldığını tahmin ediliyor.
Efes Deneyim Müzesi
Henüz birkaç ay önce açıldığı için bu konuda çok bilgili değilim ama Efes Deneyim Müzesi, Ticari Agora’nın hemen yanına açılmış. Bu müzeye girmek için ekstra ücret ödemeniz gerekiyor ve müzekart geçmiyor.
İçeride 2000 yıl önceki Efes kentini, Efeslileri, tanrı ve tanrıçaları görselleştiren videoların oynatıldığı, tüm odayı kaplayan ekranlar var. Sesleri kulaklıkla dinlerken, dört bir yanınızda akıp giden görsellerin içerisinde hissedebiliyorsunuz kendinizi. Yani amaç bu en azından. Bilet fiyatı biraz pahalı olduğu için “güzel ama bu fiyata değer mi” tartışlmaları sürüyor. Sanırım zaman içerisinde hangi görüşün ağırlık kazanacağını göreceğiz.

Efes Deneyim Müzesi (Fotoğraf: www.demmuseums.com)
Mermer Cadde
Büyük Tiyatro ile Celsus kütüphanesini birbirine bağlayan caddeye Mermer Cadde deniliyor. (Aslında Efes’in tüm ana caddeleri mermer ama bu caddenin adı böyle kalmış.) Eğer Agora’ya girdiğiniz yerden çıktıysanız bu cadde boyunca ilerlemeye devam edeceksiniz.
Bu cadde de tıpkı liman caddesi gibi üstü kapatılmış kaldırımları olan, her iki yanında dükkanların sıralandığı önemli bir caddeymiş. Şehrin temiz su ve atık su taşıma boruları caddenin altından geçtiği için bazı bölümlerdeki açıklıkları ve kanalları görebiliyorsunuz.

Mermer Cadde’de bulunan ve genelevi işaret ettiği düşünülen ayak izi
Bu caddenin orta kesimlerinde (konumu için tıklayın) yere kazınmış bir ayak simgesi göreceksiniz. Ayak izinin üzerine bir kalp, sağında ise taç giyen bir kadın imgesi kazınmış. Bu nedenle de bu ayak izinin genelevi işaret eden bir reklam panosu olduğu düşünülüyor. Bu teori akla yatkın bir teori çünkü benzerbir uygulama Pompei’de de vardı. Liman şehirlerinde şehre ilk kez gelen ve yer yön bilmeyen denizcileri yönlendirmek için taşlara böyle kazıma ve kabartmalar yapıyorlar yani.
Celsus Kütüphanesi
Efes’in sembolü haline gelen Celsus kütüphanesine ulaşmak için tiyatronun önündeki mermer caddeyi takip edebilirsiniz ya da Agora’nın karşı tarafındaki Mazeus ve Mithridates kapısından çıkabilirsiniz.
Celsus Kütüphanesi Efes Valisi Julius Celsus Polemeanus’un vasiyeti üzerine oğlu Gaius Julius Aquila tarafından yaptırılmış. Bunu kütüphane duvarının üzerindeki o uzun yazıdan öğreniyoruz çünkü duvarda tam olarak şöyle yazıyor:
“Asya prokonsülü Tiberius Julius Celsus Polemaeanus için oğlu, konsül Tiberius Julius Celsus Polemaenus’un kendi serveti ile Celsus kütüphane binasını, bütün dekorasyonu ve sanat eserleri ve kitapları ile kurdu. Kütüphanenin korunması ve kitap alınması için 25.000 denarion’u onun için bir başlangıç olmak üzere miras bıraktı. Aquila’nın mirasçıları onu tamamladılar ve vasiyete uygun olarak, bu yapı üç kez Asiarkhos olan Tiberius Claudius Ariston tarafından adandı.”
Nihayetinde Gaius Julius Aquila’nın babasını onurlandırma projesi başarıya ulaşmış ki bu yapıyı hala Celsus’un adıyla anıyoruz. Zaten Celsus’un mezar odası da kütüphanenin içerisinde bulunuyor. İçeri girdiğinizde tam karşınızda kalan o yarım daire şekilli girintinin hemen altında bir mezar odası var. Hatta aşağıdaki delikler de bu mezar odasına açılıyor. Vali Celsus’un süslü lahiti de hala bu mezar odasının içerisinde.
Bu noktada bazı görüş ayrılıklarına yer vermem iyi olacak. Bazı uzmanlar diyor ki “böyle bir kütüphane yapılmış olması Efes’te eğitime ne kadar önem verildiğinin bir göstergesidir.” Diğer uzmanlar diyor ki “kütüphane bahane, şehrin en işlek yerine anıt mezar yaptırmak şahane.” Yani mezarı işlek bir yerde olsun da gelen geçen herkes onu hatırlasın isteyen Celsus kütüphaneyi bahane olarak kullanmış olabilir.
MS 1. yüzyılda inşa edilen yapının en göz alıcı tarafı ön cephesi. Bu duvarın genişliği 21 metreyi, yüksekliği ise 17 metreyi buluyor. Bu cephede kütüphanenin ışık almasını sağlayan büyük pencereler bulunuyor. En alt kattaki nişlerde göreceğiniz dört heykel ise bilgeliği (Sophia), erdemi (Arete), muhakemeyi (ennoaia) ve ilimi (episteme) sembolize ediyor. Bu heykellerin orijinalleri Viyana’da bulunan Efes Müzesinde sergileniyor. Dolayısıyla duvardaki nişlerde gördüğünüz heykeller aslında birer replika.

Kütüphane’nin ön cephesinde bulunan Episteme ve Sofia heykelleri
Celsus Kütüphanesi’nin ön cephesi günümüze kadar böyle güzel korunmuş şekilde gelmemiş aslında. Restorasyon öncesinde çekilen fotoğraflarda sadece bir taş yığını görünüyor. Sonrasında Avusturya Arkeoloji Enstitüsü duvarı restore ederek ayağa kaldırıyor.
Duvarın arkasındaki bina ise taa 10. yüzyılda yaşanan bir depremde yıkılmış. Yine de o zamanlar neye benzediğini biliyoruz. Binanın en ortasında yüksek tavanlı bir okuma salonu varmış. Duvarlarda ise üç kat boyunca binayı saran ve içeriye bakan balkonlar olduğunu biliyoruz. Bu balkonlar duvarlardaki nişlere yığılan kitaplara erişebilmeyi sağlıyormuş. Kütüphaneyi ziyaret edenler aşağıda bekliyormuş ve kütüphane görevlileri yukarılara çıkıp istenilen kitapları getiriyormuş.

Karşıda Celsus Kütüphanesi, sağında ise Mazeus ve Mythridates Kapısı
Bu kütüphanede 14 bin adet el yazması kitabın bulunduğu tahmin ediliyor. Kitap deyince aklınıza ciltli kitaplar gelmesin. Roma İmparatorluğu ile Mısır ilişkileri iyiyken yazılan kitaplar parşömen ruloları şeklinde. İlişkiler bozulup parşömen bulunmaz olunca Bergama Kağıdı denilen inceltişmiş deriler kullanılmaya başlanıyor.
Mazeus ve Mythridates Kapısı
Kütüphanenin hemen yanında bulunan ve agoraya açılan kemerli kapının adı Mazeus ve Mythridates Kapısı. Bu kapı M.S. 40 yılında İmparator Augustus’un onuruna inşa edilmiş ve üzerindeki yazıtta Augustus’a övgüler düzülmüş.
Mazeus ve Mythridates adı ise kapıyı yaptıran kişilerden geliyor. Her ikisi de mimar olan bu kişiler önceden köleymiş ancak özgürlüklerini İmparator Augustus sayesinde kazanmışlar. Bu kapıyı da imparatora duydukları minnetin bir göstergesi olarak yaptırmışlar.

Mazeus ve Mythridates kapısının üzerindeki yazılar
Genelev
Celsus Kütüphanesine sırtınızı döndüğünüzde tam karşınızda kalacak olan konut yapılarının genelev olarak kullanıldığı düşünüyor. Aslında bu yapıların kullanım amacını kesin olarak bilmiyoruz ama içeride cinsellik ile ilişkilendirilen heykelciklerin bulunmuş olması bu teorinin ortaya atılmasına yol açmış. Daha önce Mermer Cadde başlığında bahsettiğim reklam panosunun burayı işaret etmesi de teorileri güçlendirmiş.

Mermer Cadde ile Kuretler Caddesi’nin kesiştiği noktada kalan bu konut kalntılarının genelev olarak kullanıldığı düşünülüyor.
Celsus Kütüphanesinden buraya uzanan bir gizli geçit olduğuna dair efsaneler var ama ben pek gerçekçi bulmuyorum açıkçası. Kütüphaneye girermiş gibi yapıp gizli tünellerden geneleve ulaşma fikri biraz “modern” bir fikir çünkü o dönemde hiç kimsenin geneleve gittiği için birine (özellikle de vatandaş bile sayılmayan karısına) hesap vereceğini zannetmiyorum. Kaldı ki bulunan böyle bir tünel yok. Celsus kütüphanesinin arkasındaki bilinen tek tünel Celsus’un mezar odasına giden tünel.
Hadrianus Kapısı
Celsus Kütüphanesinden çıkıp sağınıza baktığınızda, Efes kentinin kapılarından bir tanesinin kalıntılarını göreceksiniz. Mermer caddenin bitiminde yer alan bu kapının adı Hadrianus Kapısı.
O dönemlerde şehir kapıları şehrin prestijini gösteren yapılar olduğu için son derece görkemli, incelikle işlenmiş yapılardı. Hadrianus Kapısı da böyle bir kapıymış ve yapıldığı dönemde 16.6 metre yüksekliğe uzanıyormuş. Üzerinde imparatorun, ailesinin, tanrıların ve tanrıçaların heykelleri varmış.

Hadrianus Kapısı
Kuretler Caddesi
Mermer Cadde’nin bittiği yerden sola döndüğünüzde çıkacağınız caddeye Kuretler Caddesi adı veriliyor. Kuretler tanrıların kralı Zeus’un hikayesinde yer tutan bir halk. Hani babası Zeus’un tüm kardeşlerini yiyor ama annesi Zeus’u kaçırmayı başarıyor ya… Kaçırdığı zaman Zeus’u emanet ettiği halkın ismi Kuretler. Burası biraz yokuş yukarı çıktığı için yorucu olabiliyor. Eğer dinlenip soluklanmak istiyorsanız şimdi tam zamanı!

Kuretler Caddesi ve ortada Memmius Anıtı
Yamaç Evler
Kuretler caddesine döndüğünüzde sağınızda göreceğiniz kapalı binanın içerisinde Yamaçevler var. İçeride Efes’te yaşamış en zengin Romalıların konut olarak kullandığı villalar, yani evleri var.
Burada Müzekart geçerli olmadığı için ekstra ücret ödemeniz gerekiyor. 2024 yılı itibarıyla 320 TL giriş ücreti var. Pek emin değilim ama sanırım Müzekart gösterince indirim yapıyorlarmış.

Yamaç Evler bölümünde gezilebilen villalar
Peki bu ücreti ödemeye değer mi diyorsanız bence değer. Elbette zevkler renkler kişiden kişiye değişebilir ama tarihe, arkeolojiye, sanata ya da Roma medeniyetine ilgi duyuyorsanız burası sizi mutlu eder. Yerlerdeki mozaikler ve duvarlardaki freskler öylesine güzel korunmuş ki o yüzyıllarda zengin insanların nasıl evlerde yaşadığını gözünüzde canlandırabiliyorsunuz.
M.S. 1. yüzyıl ile 7. yüzyıl arasında konut olarak kullanılan bu evler terk edildikten sonra üzerleri tepeden gelen toprakla örtülmüş. Çoğu çok katlı olan evlerin alt katları yaşam alanı olarak kullanılırken üst katları yatak odası olarak kullanılıyormuş. Tabii bugün üst katlar yerinde durmuyor ama alt katları çok güzel korunmuş durumda. Dönemin mimarisine uygun şekilde birer avluları da var.

Yamaç Evler bölümündeki villalar
Bu evlerin sahip olduğu altyapı sistemi ise o dönemin şartlarına göre oldukça sıra dışı. Evlere sadece su tesisatı bağlanmamış, aynı zamanda sıcak su akan çeşmeleri de var. Evler hamamlarda olduğu gibi alttan ısıtılıyor. Bazılarında tuvalet bile var ve tuvaletlerin kanalizasyon sistemine bağlantısı bulunuyor.
Octagon
Yamaç evlerin hemen önünde önemli bir mezar odası bulunuyor. Bugün bu mezar odasını net bir şekilde göremiyoruz çünkü epey yıkık durumda. Merdivenlerin üzerinde yer alan kare biçimli kaidesi görünüyor sadece. İlk yapıldığında bu kaidenin üzerinde sekizgen bir kaide, onun üzerinde ince sütunların taşıdığı sekizgen bir kubbe varmış. Kubbenin yüksekliği ise 9 metreye kadar uzanıyormuş.
Bu mezarı önemli kılan şey aslında içinde kimin yattığı. Daha önce ne kadar önemli biriyseniz mezarınızın da o kadar işlek bir yerde olabileceğinden bahsetmiştim. Burası şehrin ana arteri sayılan Kuretler caddesinin hemen başında, cadde kenarında yer aldığına göre içerisinde çok önemli biri olmalı değil mi?

Octagon’un bulunduğu yer (Fotoğraf: turkisharchaeonews.net)
Bu önemli kişinin Kleopatra’nın küçük kız kardeşi Arsinoe olduğu düşünülüyor. Kleopatra’nın başka bir kardeşi tahtı ele geçirdiğinde, Arsinoe de tahtı ele geçiren kardeşinin tarafını seçiyor. Kleopatra tahtını geri aldığında Arsinoe de Efes’e sürülüyor. Arsinoe’nin Efes’te Kleopatra’nın düşmanlarıyla görüşmeler yaptığı duyulunca, M.Ö 41 yılında öldürülüyor.
Bu mezarda hiçbir yazıt bulunmamasına karşın içerisinde mısıra özgü motifler bulunması, mezarın Arsinoe’nin öldüğü tarihlerde yapılmış olması ve cesedin 18 yaşlarında bir kadına ait olması (Romalı’ların 18 yaşında bir kadına buraya gömecek kadar önem vermeleri zor) nedeniyle bu mezarın Arsinoe’nin mezarı olduğu düşünülüyor. Öte yandan bu bilginin kesinliği yok çünkü cesedin kafası kayıp olduğu diş incelemesi gibi daha net bilgiler veren incelemeler yapamıyorlar. DNA kalıntısı da bulunamamış. Bu yüzden mezarda yatanın Antik Mısır’ın Kraliyet ailesine mensup olduğundan %100 emin olamıyoruz.
Bu arada Octagon’un kaidesine dayanmış şekilde göreceğiniz yazıtların mezar ile bir ilgisi yok. Bu yazıtlar İmpatarorluğun çöküş dönemlerinde “yayınlanmış” bir ferman gibi düşülebilir. Ana fikri ise “Rüşvet alıyormuşsunuz, aldırtmam. Para çalışyormuşsunuz, çaldırtmam.” gibi bir şeymiş. Bu konudaki bilgim çok net değil ama bir belgeselde dinlemiştim.
Umumi Tuvalet (Latrina)
Yamaç Evler’den çıktığınızda tam karşınızda, Kuretler caddesine dik uzanan bir başka cadde olduğunu göreceksiniz. Bu caddeye girip ilk sola döndüğünüzde Latrina adı verilen umumi tuvaletlere çıkarsınız.
Hristiyanlık öncesi dönemim mahremiyet anlayışı bizimkinden çok farklı olduğu için tuvalete gitmek öyle mahrem bir eylem sayılmıyor. İnsanlar malum işlerini burada yan yana oturup muhabbet ederek hallediyor. Hatta tuvaletler sosyalleşme ve toplumun farklı kesimleriyle bir araya gelerek kaynaşma ortamı olduğu için içeride çok zaman geçiriyorlar. Temizlenmek içinse oturakların hemen önündeki kanaldan akan suyu kullanıyorlardı. Bu suya ucuna sünger takılmış çubuklar batırdıklarını ve bu çubuklarla temizlendiklerini biliyoruz. Yalnız keyfinizi kaçıracak bir detay da bu çubukların kişiye özel olmaması. Temizlensin diye sirkede bekletilen bu çubuklar umumi tuvaletin malı ve gelen herkes suya batırıp aynı çubukları kullanıyor.

Efes Antik Kentindeki Umumi Tuvaletler
Efes’teki tuvalet benim bugüne dek gördüğüm en iyi korunmuş umumi tuvalet. Burada odanın 3 kenarı boyunca dizilmiş toplam 48 oturak bulunuyormuş. Oturakların arasında kol dayama çıkıntıları bile varmış. En ortada ise bir havuzun kalıntılarını görebiliyorsunuz. Etrafı sütunlarla çevrili bu havuzun üzeri açıkmış. Bu tercihin hem havalandırma hem de yağmur suyunu toplama amacına hizmet ettiği düşünülüyor. Tuvaletin hemen bitişinde hamamlar bulunduğu için ısınma konusu da yeraltından dolaştırılan sıcak su ile çözülmüşe benziyor. Bugün ahşap yürüme yollarıyla kaplanan zeminde ise eskiden mozaikler varmış.
Hadrian Tapınağı
Tuvaletin bulunduğu kısmı gezmeyi bitirdiğinizde yeniden Kuretler caddesine çıkın. Çok az ileride solunuzda Hadrian Tapınağı’nı göreceksiniz. Aslında bu isim biraz yanıltıcı çünkü İmparator Hadrian’a tapmıyorlar. Burası İmpataror Hadrian’ın onuruna inşa edilmiş bir Artemis tapınağı. Bu nedenle de adı Hadrian Tapınağı olarak kalmış. Hatta burası tam anlamıyla bir tapınak bile değil çünkü oldukça küçük. Bir nevi anıt ya da sunak gibi düşünülebilir.

Hadrian Tapınağı
Artemis Efes’in koruyucu tanrısı ve bu şehirdeki en kutsal figür. Yalnız Efes’li Artemis’in Yunan mitolojisindeki Artemis’ten daha farklı olduğunu not düşmüş olayım. Yunan mitolojisindeki Artemis avcılığın, hayvanların ve bereketin tanırıyken Efes’li Artemis ise avcılıktan ziyade doğurganlık, verimlilik ve bereket tanrısı olarak kabul ediliyor. Yunan mitolojisindeki Artemis ok ve yay taşıyan genç bir kadın olarak betimlenirken Efesli Artemis’in göğsünde yuvarlak çıkıntılar bulunuyor. Uzun başlığı ve yekpare bacaklarıyla betimleniyor. Tanrıçanın bu topraklarda böyle bir değişime uğramış olması Kibele inanışıyla ilişkilendiriliyor. Yani Anadolu’nun ana tanrıçası olan Kibele’ye duyulan inanç, zamanla zihinlerdeki Artemis imgesini değiştirmişe benziyor.
Tapınağın önünde bulunan dört kaidede dört büyük Roma imparatorunun yani Galerius, Maksimianus, Diocletianus ve Constantinus’un bronz heykelleri bulunuyormuş. Biraz yukarı baktığınızda kapının üzerindeki kilit taşında bir kadın figürü olduğunu göreceksiniz. Bu figür talih tanrıçası Fortuna’nın kabartmasıymış. Daha içeri doğru bakarsanız arka kapının üzerinde de kadın figürü olduğunu göreceksiniz. Bu figürün Medusa mı yoksa Flora mı olduğu tartışmalıymış.

Hadrian Tapınağı’nın Kapısındaki detaylar
Yine arka tarafta bulunan frizler de gözünüzden kaçmasın çünkü bu frizler Efes’in kurtuluş hikayesini, yani “domuzla balığın buluştuğu yere şehir kurma” efsanesini anlatıyor.
Mozaik Kaldırım
Hadrian Tapınağının hemen karşısında, mozaiklerle süslenmiş bir kaldırım görüyorsunuz. Genişliği 5 metreyi bulan mozaikte geometrik desenler ve bitki figürleri buluyor. Mozaiğin M.S. 4. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyormuş ancak hakkında pek fazla bilgi bulamadım.
Skolastika Hamamları
Slolastika Hamamları Hadrian tapınağının hemen arkasında kalıyor. Tapınağı geçtikten sonra ilk sola girip sonra tekrar solunuzda kalan kapıdan geçerseniz, şehrin hamamlarına ulaşacaksınız. Şehrin en büyük hamamı olan bu hamam 1. yüzyılda yapılmış ama sonrasında yaşanan bir depremde epeyce zarar görmüş. 4. yüzyılda Skolastika adından zengin bir kadın hamamı restore ettirmiş. Bu yüzden bu hamama Skolastika Hamamı diyoruz.

Skolkastika Hamamlarının girişi
İlk yapıldığında öylesine büyük bir kompleksmiş ki sadece soğukluk, ılıklık, sıcaklık gibi standart bölümlerden oluşmuyormuş. Üst katlarda masaj ve kese gibi uygulamaların yapıldığı düşünülüyor. Burada bolca yağ ve strigil adı verilen aletten (Romalıların yağlandıktan sonra yağı vücutlarından sıyırmak için kullandıkları alet) bulunmuş olmalı çünkü insanların yağlanmak için de buraya geldikleri söyleniyor. Hamamın kütüphanesi ve eğlence odaları bile varmış. Bu nedenle de aynı anda 1000 kişiye hizmet verdiği düşünülüyor.
Hamamın erkekler ve kadınlar için ayrı odaları yok, ayrı saatleri var. Yanlış hatırlamıyorsam Efes’te gün doğumundan sonraki 7 saat kadınların, günün geri kalanı ise erkeklerin.
Bugün hamamın büyük bölümü yıkık halde olduğu için o ihtişamlı halini pek göremiyorsunuz tabii. Bugüne duvarların bir kısmı, kemerli kapılar ve kırık sütunlar kalmış. Daha içere doğru ilerlediğinizde yerlerde pişmiş topraktan yapılmış su borularını da görebilirsiniz.
Burada Celsus kütüphanesine bakan bir teras da var. Fotoğraf çekmek istiyorsanız ahşap yolu takip etmeniz yeterli.
Trajan Çeşmesi
Skolastika Hamamlarından çıkıp Kuretler caddesinde ilerlemeye devam ettiğinizde, hemen solunuzda Trajan Çeşmesi’ni göreceksiniz. Antik Roma’da anıtsal çeşmeler Roma’nın gücünü ve şehrin refahını gösteren çok önemli yapılar olduğu devasa anıtsal çeşmeler yapılırdı. Trajan Çeşmesi’nin sadece havuzunun 20×10 metre boyutlarında olduğunu be yüksekliğinin 19,5 metreye ulaştığını söylersem boyutları daha net anlaşılır sanırım.

Trajan Çeşmesi
Bu çeşme MS 2. yüzyılın başlarında Roma İmparatoru Traianus’un adına yaptırıldığı için imparatorun adıyla anılıyor. Hatta üzerinde büyük bir Trajan heykeli de varmış ama bugün sadece bir ayağı yerinde duruyor. Çeşmeyi süsleyen heykellerin bir kısmı ise Efes Müzesi’nde sergileniyor.
Herakles Kapısı
Trajan Çeşmesi’ni geçip biraz daha ilerlediğinizde yolun her iki yanında yükselen iki tane heykelli sütun göreceksiniz. Bu sütunların üzerinde heykeli bulunan kişi mitolojik bir kahraman olan Herkül.
Herkül Zeus’un oğlu olmasına rağmen tanrı kabul edilmez çünkü annesi bir ölümlüdür. (Zeus’un uçkur problemleri evet) Ancak Hera kim olduğunu bilmeden onu emzirildiği için doğaüstü bir kuvvete ve dayanıklılığa kavuşur. Herkül canavarlara karşı savaşlarından galip çıkan büyük bir kahraman olarak kabul edilir.

Herakles Kapısı
Bu sütunlar konum olarak Kuretler caddesinin ortalarında bulunuyor ve şehirde gündelik işler için kullanılan kısımda yönetimsel binaların bulunduğu kısmı birbirinden ayırıyor. Sütunların araç geçişini engellemek için birbirine bu kadar yakın konuldukları yönünde teoriler var.
Bu arada heykeller M.S. 2. Yüzyıla tarihlendiriliyor ama Kuretler Caddesi mevcut halini M.S. 4. Yüzyılda almış. Bu nedenle bu Herkül kabartmalı sütunların buraya daha sonradan, başka bir yerden sökülerek getirildiği düşünülüyor. Hatta Domitian meydanında sergilenen Nike kabartmasının da bu kapının bir parçası olduğu yönünde tahminler var.
Memmius Anıtı
Herkül kapısını geçtikten sonra solunuzda, kare bir yükseltinin üzerinde duran bir pencere ve birkaç kabartma göreceksiniz. Bu kalıntılar Memmius Anıtına ait. M.Ö.30 yılında inşa edilen anıt; Romalı devlet adamı Sulla Felix’in onuruna, Sulla’nın torunu Memmius tarafından yaptırılmış. Sulla, Efes’i o dönem çekirdek çitler gibi Romalı öldüren Mithridates’ten kurtardığı için önemli bir karaktermiş.
Memmius anıtı şehrin düşmanlardan kurtuluşunu ölümsüzleştiren bir zafer takı görevi görüyormuş. Dört cephesinde asker tasvirleri ve Sulla’nın ve erdemlerini simgeleyen kabartmalar varmış. Ancak yapı zamanla yıkılmış ve buradan alınan taşlar başka yapıların inşasında kullanılmış. Bu nedenle ne anıttan geriye pek bir şey kalmamış.

Memmius Anıtı (Fotoğraf: Multipedia / Envanto Elements)
Domitian Meydanı
Memmius Tapınağını geçtiğinizde bir yol ayrımında geleceksiniz. Dümdüz giderseniz Kuretler Caddesinden ilerlemeye devam edersiniz ama önce sağ tarafa ayrılıp buradaki meydanı görmekte fayda var. Buraya Domitian Meydanı deniliyor çünkü bu meydanın hemen ortasında Domitian Tapınağı varmış. Meydanın çevresinde ise çok sayıda dükkan bulunuyormuş ama bugün meydanın tamamı kazılıp ziyarete açılmış durumda olmadığı için tapınağın arka tarafında neler olduğunu göremiyoruz.

Domitian Meydanı ve Polio Çeşmesi (Fotoğraf: Multipedia / Envanto Elements)
Meydana adını veren Roma İmparatoru Domitian M.Ö 1. yüzyılda hüküm sürmüş. Kendisi zalim bir imparator olarak bilinirmiş ve özellikle Hristiyanlığı benimseyen kişilere ciddi anlamda eziyet etmiş. Hristiyanlığın devlet dini olarak kabul edilmesinden sonra Domitian’ın adını her yerden silmek istemişler. Bu tapınakta önce heykellerini yıkıp adını değiştirmişler. Sonra binayı kaderine terk emişler. Meydanın ortasında durup ileri baktığınızda gördüğünüz duvarları ve merdivenleri bu tapınağın ilk katının kalıntıları olarak düşünebilirsiniz.
Tapınağı karşınıza aldığınızda, hemen solunuzda çok büyük bir kemer olduğunu fark edeceksiniz. Bu kemer Polio Ceşmesinin kalıntısı. Tüm anıtsal çeşmeler gibi bu çeşme de şehrin prestijine prestij katması için yapılmış. Halkın su ihtiyacını karşılamanın abartılı bir yolu yani…
M.S. 97 yılında yapılan çeşmenin üzerinde pek çok heykel bulunuyormuş. Bu heykellerin bir kısmı, bugün Selçuk’taki Efes Müzesi’nde sergileniyor. Çeşmenin suyu ise 42-15 kilometre uzaklıktaki 3 farklı kaynaktan geliyormuş.

Polio Çeşmesi (Fotoğraf: YuriArcursPeopleimages / Envanto Elements)
Çok iyi korunmuş durumda olduğu için sıklıkla fotoğrafları paylaşılan Nike rölyefi de bu meydanda sergileniyor. Yunan Mitolojisinde zafer tanrıçası (Roma mitolojisindeki adı Victoria olarak geçiyor) olarak kabul edilen Nike sıklıkla Ares ve Athena’nın yakınlarında tasvir ediliyormuş. Sadece savaşlardan değil, her türlü mücadeleden galip çıkmanın sembolü olduğu için spor etkinlikleriyle de ilişkilendiriyor. Spor malzemeleri satan Nike markasının adı da tam olarak bu tanrıçadan geliyor.
Prytaneion (Belediye Binası)
Meydanı gezdikten sonra Kuretler caddesinden ilerlemeye başlayabilirsiniz. Bu caddede giderken solunuzda devlet binaları, sağınızda ise devlet Agota’sı kalacak. Agora’yı en son anlatacağım.
Kuretler Caddesinde çıktığınızda solunuzda göreceğiniz ilk bina Prytaneion olacak. Bu bina Efes’in belediye binası olarak kullanılmış. Diplomatik şölenler, dini törenler ve toplantılar bu binada yapılıyormuş. Devlet yöneticilerinin odaları ve devlet arşivleri de bu binada bulunuyormuş. Prytaneion’da bulunan ateş çukurunda hiç sönmeyen bir ateş yanarmış. Bu ateşin Olympos dağından geldiğine ve kutsal olduğuna inanılırmış. Stolarla çevrili avluda ise amazon mozaikleri varmış.

Prytaneion yani Belediye Binasının Odeon’dan Görünümü
Belediye Binasının kentin en eski yapılarından bir tanesi olduğu tahmin ediliyor. Binanın bazı bölümleri M.Ö. 3 yüzyılda yapılmış ama (muhtemelen depremler yüzünden) harabeye dönmüş. Hatta bu yapıdan alınan taşlar ve sütunlar 4. yüzyılda, skolastika hamamının tamirinde kullanılmış. Dolayısıyla bugün bütünlüklü bir yapı göremiyoruz. Görebildiklerimiz birkaç sütun, duvar ve merdivenden ibaret.
Odeon
Roma şehirciliğinin ayrılmaz bir parçası da odeonlar. Kuretler caddesinden ilerlemeye devam edip belediye binasını geçtiğinizde, şehrin odeonu hemen solunuzda kalacak. İçerisine girip gezebileceğiniz bu yapı da tiyatro binası gibi bir sahneye bakan seyirci sıralarından oluşuyor ve daha çok toplantı yapmak amacıyla kullanılıyor.
Şehrin idari bölümünde olduğu da düşünüldüğünde, kent meclisinin (senato) burada toplandığını düşünmek yanlış olmaz. Ayrıca özel günlerde konser gibi etkinlikler düzenlendiği de düşünülüyor. 1500 kişi kapasiteli Odeon’da ön koltukların kentin önde gelenlerine ayrıldığı biliniyor. Daha arka koltuklara ise daha az önemli kişiler oturabiliyor. Toplumsal sınıf bu tarz mekanlarda bir oturma hiyerarşisi yaratıyor yani.
Efes’teki de öyle mi bilmiyorum ama büyük tiyatroların aksine odeonların üzeri kapalı oluyor. Tavanlar genellikle ahşap olduğu için günümüze ulaşmıyor.
Varius Hamamları
Efes’in bilinen üç hamamından bir tanesi de Varius Hamamları. Odeon’u sağınıza alıp ilerlemeye devam ettiğinizde, üst giriş kapısına ulaşacaksınız. İşte giriş kapısının tam karşısında gördüğünüz o kemerli duvarlar Varius Hamamına ait.

Varius Hamamı (Fotoğraf: Getty Images)
Bu hamamlar pek çok kez yıkılıp yeniden yapılıyor. İlk yıkıldığında buradan çıkan taşlar Skolastika Hamamı’na taşınıyor. 5. Yüzyılda yeniden yapıldığı için Bizans mimarisinin açıkça görülebileceği bir hal alıyor. Bu hamamın 40 metrelik koridoru boyunca uzanan mozaikleri önemliymiş aslında ama içini görecek kadar yanaşamıyorsunuz. Mozaikler hala içeride mi yoksa kaldırılıp başka bir yere mi taşınmış onu bile bilmiyorum açıkçası.
Devlet Agorası
Geri dönüş yolunda aynı caddeden geri dönmek yerine soldan devam ederseniz Devlet Agorasına inmiş olursunuz. Agora’yı gezdikten sonra alt kapının otoparkına doğru döneceğiz. Yolda son bir yer daha gezip Efes gezimizin sonuna gelmiş olacağız.
Agora’nın, sosyal hayatın önemli bir parçası olan şehir meydanlarına verilen bir isim olduğundan bahsetmiştim. Burası da bir şehir meydanı ama diğer agora (Ticari Agora) gibi ticaret merkezi olarak kullanılmıyor. Daha ziyade yönetici sınıfın buluştuğu, şehir yönetimini ilgilendiren konularla ilgili toplanılan bir yer burası.
Bugün gördüğümüz Devlet Agorası M.Ö. 1. yüzyılda yapılmış olsa da daha önceden de sürekli yıkılıp yeniden yapılmış. Bu agoranın altında başka bir agora daha bulunmuş örneğin. Onun altında ise M.Ö. 6-7. Yüzyıla ait mezarlar varmış. Muhtemelen bu bölge eskiden kentin mezarlığıymış.

Devlet Agorasından kalanlar (Fotoğraf: wirestock / Envanto Elements)
Bizin gördüğümüz bu son halini etrafı stoalarlarla çevrili büyük bir açık alan olarak düşünebilirsiniz. Bu açık alanın orasında ise ilginç bir şekilde Tanrıça İsis’e adanmış bir tapınak var. Tabii siz Agora’yı gezerken öyle görkemli bir yapı beklemeyin. Tapınak yıkılmış ve Mısır’la kurulan ilişkileri tasvip etmeyen yöneticiler, yıkılan tapınağı onarmayı reddetmişler. Bu yüzden tapınağın sadece zemini yerinde duruyor.
İsis aslında ne Roma Mitolojisinde ne Yunan Mitolojisinde yeri olmayan bir tanrı. Burada bir İsis tapınağı bulunmasının sebebi, zamanında Antik Mısır ile Efes’in yakın ilişkiler içerisine girmiş olması. (Yoksa Mark Antony ile Kleopatra’nın yakın ilişkiler içerisinde olması mı demeliyim?) Bu tapınağın Pembe granit sütunlarının doğrudan Mısır’dan geldiği düşünülüyor çünkü Anadolu’da pembe granit bulunmuyor.
Aslında Efes’te bulunan tek Antik Mısır tapınağı bu değil. Ticari Agora’nın hemen arkasında, yine bir Mısır Tanrısı olan Serapis’e adanmış bir tapınak daha var. Bildiğim kadarıyla bu tapınak tam anlamıyla kazılıp ziyarete açılmadı. Görmek mümkün olmadığı için ben de bu rehbere eklemedim. Ancak Efes’te ne kadar çok Mısırlının yaşadığı anlamak açısından bilmekte fayda var.

Devlet Agorası (Fotoğraf: Getty Images)
Odeonun hemen karşı hizasında kalan sütunlu yapı ise Bazilikaymış. Bugün bazilika deyince aklımıza Hristiyan ibadethaneleri gelse de Antik Roma’da bu kelime kamusal toplanma yeri anlamında kullanılıyormuş. Bu bina da mahkeme gibi devlet işleri için kullanılmış ama 4. yüzyılda yaşanan depremde yıkıldıktan sonra tekrar yapılmamış.
Devlet Agorası’nın en ucunda, yani Domitian Meydanının bitişinde kalan bölümünde ise çok heybetli bir çeşmenin kalıntıları ve su sarnıcı varmış. Bassus Çeşmesi olarak da bilinen çeşmeyi süsleyen heykellerin kalıntılarını yine Arkeoloji Müzesinde görebilirsiniz.
Meryem Kilisesi
Burayı Efes Gezi Rehberinde yazdığım şekilde gezerseniz, Alt Kapı’nın yanında kalan Meryem Kilisesi hariç her yeri görmüş olursunuz. Kiliseyi en sonra bırakma nedenim tam çıkışın yanında olması. Ne de olsa aracınıza geri dönebilmek için geldiğiniz yolun tamamını geri yürüyeceksiniz. Liman Caddesine ilk ayak bastığınız yere döndüğünüzde o ağaçlıklı yoldan sola ayrılan bir yol daha olduğunu göreceksiniz. O yola girip birazcık yürüyün. Çıkışı geçip biraz daha yürüdüğünüzde Bakire Meryem Kilisesi hemen solunuzda kalacak.
Uzakta kalıyor diye görmeden geçmeyin (hep çok ıssız olduğu için pek çok kişi öyle yapıyor sanırım) çünkü gerçekten etkileyici ve güzel korunmuş bir yapı var burada. Ayrıca 195 piskoposun katıldığı ve Meryem’in kutsallığına karar verilen Efes Konsülü’nün toplandığı yer olması açısından Hristiyanlık tarihinde de önemli bir yeri var.
Burası aslında M.S 2.yy’da, yani Hristiyanlık resmi olarak kabul edilmeden önce inşa edilmiş. İlk inşa edildiği dönemlerde eğitim ve kültürel etkinlikler için kullanılıyormuş. M.S. 4. yüzyılda Hristiyanlık devlet dini olarak kabul edildiğinde Meryem Ana’ya adanmış bir kiliseye dönüştürülmüş. Daha doğrusu iki kiliseye… Bu yüzden çoğu kaynakta “Bakire Meryem Kiliseleri” olarak geçiyor.
Kilise, MS 7. yüzyılın ortalarında Arap akınları sonucu yıkılmış ancak halk kilisenin bulunduğu bölgeyi kutsal saymaya devam etmiş. Muhtemelen bu sebeple, kilisenin sağında ve solunda kalan alanları 11. yüzyıla kadar mezarlık olarak kullanmışlar.
Burayı da gezdikten sonra Efes Gezinizi bitirebilirsiniz.

Mary Kilisesi (Fotoğraf: Getty Images)
Bu Sokaklarda Kimler Yürüdü?
Antik Kentleri ziyaret eden herkesin aklından geçen o klasik düşüncedir; acaba bu sokaklarda benden önce kimler yürüdü? Konu Efes olunca, adını tarih sayfalarına yazdırmış çok önemli isimlerin izlerine ulaşabiliyoruz. Bunlardan birkaç tanesi şu şekilde:
Herakleitos: MÖ 535 Efes’te doğan Herakleitos batı felsefesini önemli ölçüde etkileyen meşhur filozoflardan biridir. Felsefeyle hiç ilgilenmeyen kişilerin bile bildiği “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız” ve “değişmeyen tek şey değişimdir” sözleri var ya hani; işte o sözlerin sahibi olan filozoftan bahsediyoruz. İşte bu filozof M.Ö. 535- 475 yılları Arasında Efes’te yaşamış ve buradaki felsefe okulunun başı kabul edilmişti.
Cicero: Yine önemli bir felsefeci ve devlet adamı olan Tullius Cicero da M.Ö. 73 yılında Efes’e gelip burada bir süre kalmıştır. Cicero yazdığı mektuplarda 22 Temmuz’da Efes’e vardığını ve burada bir Vali gibi karşılandığını yazmıştır.

Kuretler Caddesi’nin başlangıcı (Fotoğraf: Getty Images)
Kleopatra ve Mark Antony: Tarihin en ünlü aşıklarını say deseler herhalde Romeo ve Juliet’ten sonra Kleopatra ve Mark Antony’yi sayarız. İkilinin M.Ö 32 yılında Efes’e gelip kışı burada birlikte geçirdikleri kaydedilmiş. Kleopatra’nın kız kardeşi IV. Arsinoe’nin de Efes’e sürgün edilip burada öldürüldüğünden zaten Octagon başlığın altında bahsetmiştim.
St. John ve Meryem Ana: İsa’nın havarilerinden bir tanesi olan Saint John (Vaftizci Yahya) ve Meryem Ana’nın İsa’nın ölümünden birkaç yıl sonra Efes’e geldikleri düşünülüyor. Anlatılana göre İsa çarmıha gerildikten sonra Kudüs’te kalmalarının güvenli olmayacağını düşünerek buraya gelmişler. Efes’te ne kadar kaldıkları bilinmiyor ancak Meryem Ana’nın son günlerini geçirdiğine İnanılan Meryem Ana Evi ile Efes kent merkezinin arasında sadece 3 kilometrelik bir mesafe var.
Efes Civarında Gezilebilecek Diğer Yerler
Efes Müzesi
Sabah biraz erken kalkıp biraz da yorulmayı göze alırsanız Selçuk’un merkezinde bulunan Efes Müzesi’ni, Efes Antik Kentiyle aynı gün içerisinde gezebilirsiniz. Antik kentten çıkarılan heykellerin büyük bölümü bu müzede sergileniyor. Ayrıca bölgenin tarihi ve kültürüyle ilgili bilgilendirici sunumlar da var. Dolayısıyla önce burayı gezmek, Efes Antik Kenti’ni gezerken daha çok keyif almanızı sağlayacak.
Efes Müzesinde Müzekart geçerli olduğu için ücretsiz olarak girebiliyorsunuz. Müze haftanın her günü 08:00-17.30 saatleri arasında açık. Yaz döneminde kapanış saati 19.00’a uzatılıyor.
Konumu için tıklayın.
Artemis Tapınağı
Şimdi bütün beklentilerinizi sıfırlayın çünkü hiçbir beklentiniz olmasa bile hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Selçuk’tan çıkarken arabanızı 5 dakikalığına sağa çekip Artemis Tapınağı’nı görebilirsiniz. Yani öyle özel bir vakit ayırmanıza gerek yok.
Dünyanın 7 harikasından bir tanesi sayılan, Efes’i Efes yapan o dillere destan Artemis Tapınağı’ndan geriye kalan tek şey yarım parça sütun, bir sütun başlığı ve birkaç taş. Bir tanecik de bilgilendirme tabelası konulmuş hepsi bu.
Hristiyanlık kabul edildikten sonra bu tapınağı söküp taşlarını kilise yapmakta kullandıklarını; bu nedenle de tapınağa dair pek bir şey kalmadığını zaten biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Toz, toprak, çalı ve çöpler… Bir güvenlik bile koymamışlar başına. Çok acayip gerçekten.
Konumu için tıklayın.
Yedi Uyurlar Mağarası (Şu Anda Kapalı):
Yedi uyurlar Mağarası Efes’e giderken neredeyse yol üstünde kaldığı için sıklıkla Efes ile birlikte ziyaret ediliyor. Şu anda tadilat nedeniyle ziyarete kapalı olsa da listeye eklemek istedim. Böylece siz kendi ziyaret tarihinizde güncel durumunu kontrol edip açılmışsa ziyaret edebilirsiniz.
Zaten büyük bir yer değil ve içerisine giremiyorsunuz. Sadece kapıdan bakılabiliyor o yüzden çok fazla vakit ayırmanıza gerek yok. (tadilat bitince nasıl olur bilemiyorum tabi)
Konumu için tıklayın.
Meryem Ana Evi
Meryem Ana’nın ömrünün son yıllarını geçirdiğine inanılan eve, Efes’ten yaklaşık 10 dakikalık bir araba yolculuğuyla ulaşabiliyorsunuz. Burası aslında çok küçük bir ev ama park etmesi, eve yürümesi, geri dönmesi derken biraz vakit alıyor. Efes ile aynı gün gezmek yorucu olabilir.
Konumu için tıklayın:
Ayasuluk Tepesi
Bu bölgede uzun vakit geçirecekseniz Selçuk’ta bulunan Ayasuluk Tepesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Anlattığım yerler arasında gezmediğim tek yer burası olduğu için çok detayına giremiyorum ancak burada pek çok arkeolojik buluntu var.
Bunlardan bir tanesi Aziz Yohannes Bazilikası. Yahya İncili’ni Efes’te yazdığı düşünülen Aziz Yahya yani St. John’un mezarı burada buluyor. Bizans İmparatoru Justinianus bu mezarın üzerine davasa bir kilise inşa ettirmiş. 12 kubbeli yapı ilerleyen yüzyıllarda yapılan eklemelerle daha da büyümüş.
Bazilika’nın biraz ilerisinde ise Ayasuluk Kalesi bulunuyor. Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde yapılmış surlarla çevrilen Kaleiçi bölgesinde tarihi bir camii ve küçük bir bazilika daha var. Ayrıca şehrin su sarnıcı da günümüze dek ayakta kalabilen buluntular arasında.
Konumu için tıklayın.
Şirince
Bu bölgede 1 günden fazla zaman geçirecekseniz konaklamak ya da sokaklarında turlamak için Şirince’ye uğrayabilirsiniz. Şirince’de güzel butik oteller ve şarap evleri var. Dingin atmosferi ve geleneksel mimarisini yaşatan binalarıyla görülmeye değer bir yer.
Konumu için tıklayın.
Adım Adım Efes Gezi Rehberi’nin sonuna geldik. Umarım keyifli bir gezi olur.