Sivas Gezi Rehberi ve Gezilecek Yerler

Sivas Gezi Rehberi ve Sivas’ta Gezilecek Yerler

İtiraf etmeliyim ki beni Sivas’a gezmeye götüren şey Divriği’deki Ulu Cami oldu. Oraya kadar gitmişken gezerim dediğim Sivas’ta gezip görmeye değecek ne kadar çok şey olduğunu görünce şaşırdım. Neden bugüne kadar gezmemişim ki dediğim bir yer oldu Sivas. Velhasıl tarihe ve mimariye ilginiz varsa düşün yollara, pişman olmazsınız!

Önce Sivas hakkında birkaç pratik bilgi paylaşayım, sonra detaylı adım adım haritalı Sivas Gezi Rehberi’ne geçeceğim.

Sivas Gezi Rehberi Divriği Ulu Camii

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası

Sivas Hakkında

Sivas’a Ne Zaman Gidilir?

Sivas kış aylarında aşırı soğuk ve karlı olduğu için kış aylarını hiç düşünmeyin derim. Mart ve Nisan’da da havalar henüz ısınmış olmuyor. Bence Mayıs, Haziran, Eylül ve Ekim ayları Sivas’ı gezmek için ideal zamanlar.

Sıcak bir havada gitseniz bile geceleri soğuk olabilir. Malum karasal iklim, güneş batar batmaz 10 derece düşebiliyor sıcaklıklar. Yanınızda ona göre kıyafet bulundurmanızı öneririm.

Bir de Sivas gezinizi pazartesi gününe denk getirmemenizi tavsiye derim çünkü bazı müzeler pazartesi günü kapalı oluyor.

 

Sivas Yolculuğunu Nasıl Planlamalı?

Kısıtlı zamanınız varsa 2-3 günlük bir sürede Sivas’ın içini ve Divriği’yi gezip dönebilirsiniz. Böylece Sivas’ın olmazsa olmazlarını görmüş olursunuz.
Eğer daha uzun vaktiniz varsa programa Sivas’ın Göller Bölgesini (Hafik – Zara Arası) ya da Gürün tarafını da ekleyebilirsiniz. Bence ikisi de olmazsa olmaz değil. Yine de vaktiniz varsa görmek isteyebileceğiniz yerler.

Alternatif olarak Divriği’ye kadar gitmişken buradan Kemaliye’ye de geçebilirsiniz. Kemaliye aslında Erzincan’a bağlı. Yani Sivas’la alakası yok. Öte yandan Divriği’ye daha yakın. Dolayısıyla buraya kadar gelmişken Kemaliye’yi de gezmek iyi bir fikir oluyor. Kemaliye Gezi Rehberini ayrıca yazacağım, takipte kalın.

Eğer gezmekten ziyade eğlenmek ve dinlenmek isterseniz Yıldız Dağı Kayak Merkezi’ne ve kaplıcalara bakabilirsiniz. Sıcak Çermik ve Soğuk Çermik olarak bilinen iki kaplıca kasabaları var ama ben o konulara çok hakim olmadığımdan öneride bulunamayacağım.

Çifte Minareli Medrese

Sivas’a nasıl gidilir?

Uzun araba yolculuklarından hoşlanıyorsanız kendi aracınızla gitmeyi de tercih edebilirsiniz ama bence Sivas arabayla gitmek için çok uzak bir şehir. Karayoluyla ulaşım İstanbul’dan 10 saat, İzmir’den 12 saat, Ankara’dan 5 saat sürüyor. Eğer Divriği’den başlamak ya da orada bitirmek isterseniz bu sürelere 2,5 saat daha ekleyin.

Peki araba şart mı derseniz, bu sorunun yanıtı nereleri görmek istediğinize göre değişir. Sadece Sivas ve Divriği arabasız çok rahat gezilir. Öte yandan taaa oraya kadar gitmişken göller bölesini, Gürün’ü, Kemaliye’yi, Taşyolu, Karanlık Kanyon’u da görmek isteyebilirsiniz. İşte o zaman arabasız olmaz.

Ben ulaşımı planlamaya çalışırken fenalık geçirip trenli bir turla gitmeye karar verdim ama her birini değerlendirdiğim diğer bireysel ulaşım seçeneklerini şöyle sıralayabilirim:

Tren ile:
Sivas’a İstanbul’dan ve Ankara’dan hızlı tren var. Diğer şehirlerden gelecekseniz Ankara’da aktarma yapmanız gerekiyor. Ankara-Sivas arası hızlı trenle 3 saat 20 dakika sürüyor. Sabah erken saatte vardığınız için aynı gün gezmeye başlayabiliyorsunuz

Divriği’den başlamak ya da oradan dönmek isterseniz kuşetli vagon tercih edebilirsiniz çünkü Divriği-Ankara arası yolculuk 14 saat sürüyor. Kuşetli vagonun gıcık tarafı bir kadın bir erkek kalacaksanız aynı kuşetten bilet almanıza izin vermemesi. Bu sorunu aşmak için 4 bilet birden alıp tüm kuşeti kapatmanız lazım. Buna para vermek istemiyorsanız kadın sadece kadınların olduğu kuşetten, erkek sadece erkeklerin olduğu kuşetten bilet alabiliyor. Haliyle birlikte yolculuk yapamıyorsunuz.

Uçak ile:
Sivas Nuri Demirağ Havalimanı’na uçabilirsiniz. Pegasus, Ajet ve Türk Havayolları uçuşları mevcut. İstanbul’dan neredeyse her gün uçuş var. İzmir uçuşları daha seyrek olsa da aktarmalı uçma seçeneğiniz her zaman var.

Sivas Kongresi’nin düzenlendiği Atatürk ve Kongre Müzesi

Sivas’ın Tarihi

Sivas’ta gezilecek yerlerin çok önemli bir bölümü tarihi yapılar olduğu için, kentin tarihini biraz bilmekte fayda var. Hitit, Helen, Roma, Bizans konularına pek girmiyorum çünkü günümüze kalan eserlerin çok büyük bölümü Türk beyliklerinin ve devletlerinin eserleri. Haliyle kısaca o döneme değineceğim.

Hani 1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebesi’nin kazanınca Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı diyoruz ya… İşte Anadolu’ya girer girmez ilk yerleştiğimiz yerlerden bir tanesi Sivas olmuş çünkü burası önemli ticaret yollarının üzerinde kalıyormuş.

Stratejik olarak kıymetli bir toprak olduğundan bir türlü rahat bırakmamışlar şehri. Her gelen almaya çalışmış. Sivas’a önce Danişmentliler gelmiş. Sonra Selçuklu Devleti’nin kontrolü altına girmiş. Moğol saldırıları, İlhanlılar, Eretna Beyliği, Akkoyunlular falan derken şehir epeyce el değiştirmiş. Bu yüzden Sivas’ta her biri başka beylikler tarafından inşa edilmiş pek çok yapı var dip dibe.

Sivas Şehir Müzesi

1398 yılında Sivas, Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıd’ın kontrolü altına girmiş ama kısa süre sonra Sivas tarihinin en zorlu dönemlerinden bir başlamış. Yıldırım Beyazıd Timur’la takışınca Timur gelip yakıp yıkmış Sivas’ı.

Sivas 1900’lerin ilk yarısına kadar önemli bir stratejik nokta olma özelliğin korumuş. Tren yollarının merkezinde, sanayinin ciddi şekilde geliştiği bir yer olmuş. Daha sonra Sivas Kongresine ev sahipliği yapmış. Velhasıl pek tanımayanlar bugün Sivası’a “Herhangi bir şehir” gözüyle baksa da, tarihin pek çok döneminde çok özel bir kent olduğunu söylemek yanlış olmaz.

3 Günlük Haritalı Sivas Gezi Rehberi

Tüm gezi rehberlerimde olduğu gibini haritalı Sivas gezi rehberinde önerdiğim rotayı ve gezinizi daha keyifli kılacak birkaç bilgiyi paylaşıyorum. Eğer gezip göreceğiniz yerlerin tarihi, mimarisi ya da diğer özellikleri hakkında daha detaylı bilgi arıyorsanız, bunları Sivas’ta Gezilecek Yerler başlığının altında bulabilirsiniz.

Bu planı sabah çok erken kalkmadan, koşturmadan, geniş geniş gezebileceğiniz bir şekilde hazırladım. Örneğin ilk gün Sivas’a saat 10-11 gibi gelseniz bile bu program yetişir. Daha erken gelirseniz uzun molalar verme ve alışveriş yapma şansınız da olur.

Günleri gezilecek yerlerin birbirine yakınlığına göre değil tarihsel dönemine göre grupladım. Zaten hepsi birbirine yürüme mesafesinde olduğu için hangi sırayla gezdiğiniz çok fark etmiyor bence.

1. Gün: Sivas Müzeleri

Bence Sivas’ta gezilmesi gereken ilk yer Sivas Şehir Müzesi! Bugüne kadar hiç bu kadar güzel düzenlenmiş, bu kadar bilgilendirici bir şehir müzesi görmemiştim. Eğer buradan başarsanız zaten gezerken size faydası olacak olan pek çok bilgiyi öğrenmiş bir şekilde gezmeye başlarsınız.

Sivas’ın coğrafyasından mimarisinde, yemeklerinden türkülerine, tarihinden doğasına tüm yönlerini sıkıştırıp bir müzeye sığdırmışlar. Müzekart geçmiyor ama giriş ücreti yalnızca 60 TL. Eğer çok detaylı gezerseniz yarım gününüzü bile burada geçirebilirsiniz ama ben en az 2 saatinizi ayırın derim.

Bu arada müzenin bulunduğu bina da tarihi bir bina. 1884 yılında Sivas’ın Hükümet Konağı olarak yapılmış. En üst kat ise daha sonradan eklenmiş. Binanın meydana bakan tarafı halen Valilik tarafından kullanılıyor. Arka tarafından ise size bahsetmiş olduğum Şehir Müzesi’ne giriliyor.

Sivas tarihinde rol oynayan kişileri tam karşınızda bulabileceğiniz yer Sivas Şehir Müzesi

Şehir Müzesi’nden çıkıp bir sonraki durağımıza yürürken, Cumhuriyet Meydanı’na bakan köşede L biçimli, şık bir bina olduğunu fark edeceksiniz. O köşedeki L biçimli bina, 118 yıllık tarihi jandarma binası. Köşeye yaklaştıkça kademeli olarak kat yüksekliği de arttığı için, mimari açıdan benim çok hoşuma gitmişti. Buraya sadece dışarıdan bakmakla yetinebiliyoruz. İçerisi ziyarete açık değil.

Sivas Cumhuriyet Meydanı. Solda tarihi Jandarma binası, sağda Valilik binası.

Sıradaki durağımız yalnızca Sivas’ın değil, cumhuriyet tarihinin en önemli yapılarından bir tanesi olan Atatürk ve Kongre Müzesi. Buraya ana caddeye bakan ön kapıdan giriyorsunuz. Arka kapı çıkış için.

İçerisine gireceğiniz bina 1887 yılında lise kademesinde eğitim veren bir okul olarak yapılmış. 4 Eylül 1919 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasındaysa Sivas Kongresi’ne ev sahipliği yapmış. Bugün ise Müzekart ile girilebilen bir müze.

Atatürk ve Kongre Müzesi oldukça bilgilendirici bir müze olarak düzenlenmiş. İçerideki odalar Sivas Kongresi düzenlenmeden önceki atmosferi de, adım adım Sivas Kongresinin düzenlenmesine giden yolculuğu da gözler önüne seriyor. Kongre döneminde binanın nasıl kullanıldığı, eldeki imkanların neler olduğu, kimlerin nasıl katkılar sunduğu, gayet güzel işlenmiş. İçeriden epey karışık duygular ile çıkacağınızı söyleyebilirim.

Sivas Kongresi’nin düzenlendiği salon

Kongre binasından çıktığınızda, 108 Gün Parkı karşınızda kalıyor. Sanırım bu park nispeten yeni bir park çünkü Google Maps’te işaretli değil. Peki neden 108 gün? Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün milli mücadeleyi örgütlemek amacıyla Sivas’a 2 Eylül 1919’da gelmiş ve buradan 18 Aralık 1919’da ayrılmış. Yani Sivas’ta tam 108 gün geçirmiş.

Parkın kongre binasına bakan yüzünde Atatürk’ün Sivas’ta geçirdiği günleri anlatan büyük kabartmalar var. Hepsinin yanında açıklama yazıları da mevcut. Parkta kabartmaların yanı sıra bir de 108 gün anıtı var. Anıtta, kongre döneminde aktif rol almış önemli kişileri görüp onları kısaca tanıtan yazıları okuyabiliyorsunuz.

108 Gün Parkı

Bu noktada bir yemek molası vermek isteyebilirsiniz. Cumhuriyet Meydanı’na doğru yürüyüp Atatürk Bulvarı’na dönerseniz o civarda bir sürü güzel restoran var. Karnınızı doyurup dinlendikten sonra Sivas Arkeoloji Müzesi’ne doğru çıkabilirsiniz. Burada sergilenen birkaç ilginç parça var ilginizi çekmiyorsa pas da geçebilirsiniz. “Görmeden olmaz” diyemiyorum yani.

Peki Sivas Arkeoloji Müzesi’nde neler var? Sivas önemli fosil yataklarına ev sahipliği yaptığı için müzede birkaç milyon yaşında fosil kalıntıları görme şansınız oluyor. Ayrıca çok sayıda Hitit buluntusu ve daha sınırlı sayıda Roma ve Osmanlı kalıntısı sergileniyor.

Sivas Arkeoloji Müzesinde sergilenen buluntulardan bazıları.

Müzede Hititlerin Hurri ve Şerri’yi sembolize eden boğa biçimli içki kaplarını, dini törenlerden önce imparatorun ve ailesinin yıkandığı banyoları, bir bira imalathanesinin kalıntılarını ve Roma stilinde yapılmış bir Osman Gazi büstünü göreceksiniz. Ayrıca muhteşem altın takılar da var ama takılara yeterli açıklama yazısı eklenmediği için hangi dönemden kaldıklarını pek anlayamadım.

Bu arada Arkeoloji Müzesi’nin bulunduğu alan da tarihi açıdan önemli bir alan. Müze’den çıkınca yolun karşı tarafına bakarsanız Eski Sanayi mektebini göreceksiniz. Aslında burası yakın zamana kadar “Sanayi Mektebi Müzesi” olarak gezilebiliyordu ama artık müze olarak kullanılmıyor. Kapanmış.

Sivas Arkeoloji Müzesi

Dışarıdan bakmakla yetineceğimiz bu bina 2. Abdülhamid döneminde sanayi mektebi olarak inşa edilmiş. Başta yetimler olmak üzere 5 ila 13 yaş arasındaki çocuklara, dört yıllık yatılı eğitim veriliyormuş. Okul 1939 yılında sanat okuluna dönüştürülmüş ve 22 yıl sanat okulu olarak kullanılmış. 1961 yılında ise cezaevine dönüştürülmüş ve 58 yıl da cezaevi olarak kalmış. Yani çok yakın zamana kadar…

İşte az önce gezdiğimiz Arkeoloji Müzesi’nin binası da, bu mektepte okuyan kişilerin faydalanabileceği bir atölye binası olarak tam çaprazına yapılmış. 1911 yılında yapılan yeni eklentiler ile demircilik, marangozluk ve dokuma açısından üretken günler geçirmiş. Mektep eski işlevini kaybedince burası da kapanmış ve bir süre sonra müzeye dönüştürülmüş. Müze binasının bir diğer özelliği de I. Ulusal Mimarlık akımının çok tatlı örneklerinden bir tanesi olması.

Eğer gezmeye geç başladıysanız ya da yorulduysanız günü burada bitirebilirsiniz. Eğer hala vaktiniz varsa Savaş Atları Müzesi’ne gitmenizi öneririm. Tabii aracınız varsa. Çünkü Müze Sivas’ın merkezine 9-10 kilometre mesafede yer alıyor. 16:00 gibi yola çıksanız müze kapanana kadar 1,5 saat gezme şansınız olur.

Ben bu müzeyi gezmedim ama yorumları oldukça olumlu. Ayrıca ülkemizde bu konuya eğilen başka müze yok. Dolayısıyla tarihi kişiliklerin atlarını, Osmanlı’nın atlı birliklerin özelliklerini, at yarışları ve at türleri gibi çeşitli konu başlıklarını bir arada bulabileceğiniz nadir bir yer burası. Üstelik bolca heykel ve canlandırma ile gezmesi çok keyifli bir hale getirilmiş. Şehrin bu kadar dışında olmasının nedeniyse, müzenin Osmanlı Ordusuna at tedarik eden bir at çiftliğine kurulmuş olması.

Dönüşte de Sivas’ın üç önemli tarihi köprüsünden bir tanesi olan Kesik Köprü’de ufak bir mola verebilirsiniz. Kesik köprü 1292 yılında inşa edilmiş bir Selçuklu yapısı. Osmanlı döneminde gördüğü tadilatla bugünkü görünümünü almış. 326 metre uzunluğunda ve yaklaşık 5 metre enindeki köprüye “kesik” adını verense köprünün iki parçadan oluşuyor olması. Tamamen kesme taştan yapılan köprünün bir bölümü sivri kemerli gözlerden oluşurken, diğer bölümü yuvarlak kemerli gözleriyle farklı bir körü gibi görünüyor.

2. Gün: Tarihi Medreseler

Bugün ağırlıklı olarak Sivas’ın tarihi mekanlarını gezeceğiz ama yüzlerce yıl öncesine gitmeden önce nispeten daha yakın tarihimize ışık tutan tipik bir konakla başlayalım.

İlk durağımız olan Abdiağa Konağı; 1827 yılında inşa edilmiş tipik bir Sivas evi. Mobilyalı bir şekilde ziyarete açıldığı için bu konaktaki gündelik hayatı zihninizde canlandırabilirsiniz. Giriş ücretsiz ve gezmesi fazla vakit almıyor. Bahçesinde kahvaltı da veriliyor ancak güzel mi, kötü mü, kahvaltıyı da burada yapmaya değer mi bilemiyorum.

Şimdi Gök Medrese’ye doğru yürüyeceğiz. Haritada “Sivas Kalesi” olarak işaretlenen yeri görüp merak edebilirsiniz ama ortada gezilebilecek bir kale yok ne yazık ki. Eskiden kalenin bulunduğu yere sembolik bir maket yapılmış. Oturup dinlenebileceğiniz bir park ve nispeten manzaralı sayılabilecek, şehre tepeden bakan çay bahçesi var. Bunlar için kaleye çıkmaya değmez diye düşünüyorum. Dolayısıyla doğrudan Gök Medrese’ye doğru ilerleyebiliriz.

Gök Medrese

Gök Medrese hem çok güzel bir mimari yapı, hem de güzel bir müze. 1271 yılında Anadolu Selçuklu Devleti döneminde yapılmış. Sahip Ata Fahrettin Ali Medresesi adıyla da biliniyor çünkü hayır eserleri yaptırması ile meşhur Selçuklu büyük veziri Sahib Ata Fahrettin tarafından yaptırılmış.

Taç kapıyı süsleyen kabartmaları, çini detayları, içerisinde neler bulunduğunu zaten bir sonraki bölümde anlatacağım için burada çok detaya girmiyorum.

Gök Medreseden çıkar çıkmaz hemen kapının önünde bir mezar/türbe olduğunu göreceksiniz. Burası biraz tartışmalı bir yer. Kimine göre bu mezarda yatan kişi Göz Evliyası, kimine göre Boğaz Evliyası, kimine göre ise Sivas’ta yaşamış olan bir Ermeni Psikoposu olan Aziz Vlas’ın mezarı. Bunların hepsinin aynı kişi olması da muhtemel elbette.

Gök Medrese’nin çinili eyvanı ve mukarnasından detaylar

Sivas Valisi “burayı Aziz Vlass’ın mezarı zannediyorlardı ama aslında burası bir evliya mezarı” diyor. Sanat tarihçileri ise “burayı evliya mezarı zannediyorlar ama burası aslında Aziz Vlas’ın mezarı” diyor. Ortalık karışık yani.

Burada bulunan lahidin kapağı Sivas Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde sergileniyor. Lalit kapağında bir “göz” yani bir oyuk var. Mezar sahibinin bu nedenle “göz evliyası” olarak adlandırılmış olması çok muhtemel. Yine de göz sorunları olan kişilerin bu mezarı ziyaret edip şifa arıyorlar ve kim bilir belki de aradıkları şifayı buluyorlar. Ben bu tartışmada taraf olabilecek bilgi birikimine sahip olmadığımdan her iki görüşü de anlatmış olayım.

Buradan bir sonraki durağımız olan Ulu Cami’ye yürürken solunuzda bir kazı alanı göreceksiniz (konumu burası). Ben burayı gezilecek yerler listesine eklemedim çünkü ziyarete açık değil henüz. Yine de takip etmekte ve ziyarete açılırsa gidip görmekte fayda var. Kalenin hemen eteklerinde yer alan bu alanda eski bir Selçuklu Sarayı olduğu düşünülüyor. Günümüze ulaşabilmiş bir yapı yok ama burada bulunan friz ve çini parçalarının kalitesine bakıldığında, çinilerin ancak bir sarayın süslemesinde kullanılabilecek kalitede olduğu kanaatine varmışlar. Şimdilik görülecek pek bir şey olmadığından, yanından yürüyüp geçeceğiz mecbur.

Sıradaki durağımız Sivas Ulu Cami! Burası günümüze ulaşabilmiş en eski Anadolu camilerinden bir tanesi. Üzerindeki kitabeye göre cami 1196-1197 yılları arasında yapılmış. Şu anda tadilatta olduğu için (2025 yılı itibarıyla) caminin içi gezilmiyor. Umarım siz gittiğiniz zaman ziyarete açılmış olur. Açılmamışsa bile yanına gidip en azından minaresine bakabilirsiniz.

Tadilatta olduğu için sadece minaresini görebildiğim Sivas Ulu Camii.

Yapının birkaç önemli özelliği var. Bunlardan bir tanesi minaresinin eğilmiş olması. Minarenin tabanı ile en tepe noktası arasında 117 santimetrelik bir fark var. Yani İtalya’nın Pisa kulesi varsa, bizim de Ulu Cami minaremiz var.

Caminin bir diğer özelliği ise mimari stili ve malzeme kullanımı ile ilgili. Henüz çok erken dönemde inşa edildiği için farklı malzemelerin birlikte kullanıldığı, pek fazla süsleme olmayan, geniş planlı bir yapıda olması.

Şimdi Sivas’ın en keyifli yerine geliyoruz. Birbirine yalnızca birkaç metre mesafede 3 farkı tarihi medreseye ev sahipliği yapan bir park var burada. Günümüzden 700 yıl önce Sivas sokaklarının nasıl göründüğünü hayal edebilmenizi sağlayacak şekilde etrafınızı sarıyor bu tarihi yapılar. Üstelik hepsi birbirinden güzel, birbirinden heybetli!

Solda Şifaiye Medresesi, Sağda Çifte Minareli Medrese

Yeri gelmişken biraz Medrese kavramından da bahsetmekte fayda var. Medreseler sadece dini eğitim verilen yerler değiller. Eğitim kurumlarının tamamına medrese deniliyor ve farklı medrese çeşitleri mevcut.

Mesela burada göreceğiniz Buruciye Medresesi fizik, kimya, astronomi eğitimi verilen bir yer. Bu nedenle medresede minare görmüyoruz. Süslemelerde ise daha çok geometrik şekiller var. Şifaiye Medresesi ise adından da anlaşılacağı üzere bir hastane! Hem hasta bakılıyor, hem hastalıklara çare aranıyor, hem de hekimler yetiştiriliyor. Yine aynı meydanda bulunan ve sadece ön cephesi ayakta kalmış olan Çifte Minareli Medrese ise tamamen dini eğitim üzerine yoğunlaşmış bir yer.
İlk olarak Buruciye’den başlayalım. Burası 1271 yılında Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılmış. Adını ise medreseyi yaptıran Muzaffer Burucerdî’den almış. Medresenin içerisinde sadece restoran var ama girip mimarisine ve taş işçiliğine bakın mutlaka.

Buruciye Medresesi

Buruciye’nin hemen yanında Şifaiye Medresesi’ni göreceksiniz. Burası 1217 yılında Anadolu Selçuklu Devleti sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmış. Nitekim I. İzzeddin Keykavus’un türbesi de medresenin içerisinde. Türbedeki büyük mezar kendisine ait. Diğer küçük mezarlar ise ailesi ve tebaasına bulunan diğer kişiler olabilir; tam kimlikleri bilinmiyor. Bu medresenin içinde de bir kafe ve dükkanlar bulunuyor. Burada mola verip oturup çay kahve içerek dinlenebilirsiniz.

Şifaiye Medresesi’nden çıkar çıkmaz karşınızda Çifte Minareli Medrese’yi göreceksiniz. 60 yıl arayla yaptırılmış bu iki dev tarihi yapı birbirlerinin tam karşısında duruyor! Ben taç kapısındaki taş işçiliğine, heybetine ve güzelliğine hayran oldum. Erzurum’da da aynı adı taşıyan bir medrese var, orayla karışmasın. Burası 1271 yılında İlhanlı Veziri Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırılmış.

Çifte Minareli Medrese ve pencere süslemelerinden detaylar

Çifte Minareli Medrese’nin yapı kısmı tamamen yıkılmış ve günümüze sadece taç kapısının bulunduğu tek bir cephesi ulaşabilmiş. Bu cephe asimetrik olarak yapılmış. Yani kapılar, pencereler alakasız yerlerde. Üstelik hepsi farklı desenlerle süslenmiş. Öte yandan tüm bu uyumsuzlukların çok kendine has bir harmonisi var. Geç karşısına seyret!

Arka tarafa dolaştığınıza binanın sadece temellerini görebiliyorsunuz. Cepheyi destekleyen duvarlar orijinal yapının bir parçası değil bu arada. Ayakta kalan kısım da yıkılmasın diye, desteklemek amacıyla yapılmışlar.

Bu parkta göreceğimiz birkaç ilginç şey daha kaldı. Belki Osmanlı’daki sadaka taşı geleneğini duymuşsunuzdur. Sadaka taşları bir sütuna benzeyen, içine ya da tepesine bir hazne bulunan taşlar. Sadaka vermek isteyenler parayı o hazneye bırakıyorlar. Sadaka almak isteyenler yine o hazneden alıyorlar. Böylece sadakayı alan kişi de veren kişi de birbirini görmüyor. Hatta hazne kapalı ya da bazı yerlerde göz hizasının üzerinde olduğu için elini uzatan kişi para almak için mi yoksa koymak için mi elini uzatıyor, onu bile anlamıyorsunuz. Kesinlikle çok ince bir düşünce!

Sadaka Taşı ve Yitik Taşı

İşte Osmanlı’dan kalma sadaka taşlarının en güzel korunmuş örneklerinden bir tanesi hemen bu meydandaki Kale Camii’nin köşesinde yer alıyor. Burada bulunan Kale Camii de yine tarihi bir yapı. 1580 yılında, 3. Murad’ın veziri Ali Beyoğlu Mahmud Paşa tarafından yaptırılmış. Caminin orijinal dokusunu ne kadar koruduğunu bilmiyorum ama ilginç bir özelliği günümüze ulaşmış.

Caminin minaresinin hemen altında “Yitik Taşı” denilen bir girinti var. Yanına tabela da konduğu için rahatça bulursunuz. Burası bir nevi kayıp eşya bürosu. Yani insanlar kaybolmuş bir eşya bulduğunda alıp buraya bırakıyor. Bir eşyasını kaybedenler de yine gelip buraya bakıyor. Bu taşın bu kadar yükseğe yapılma nedeni ise çoluk çocuk kurcalamasın diyeymiş.

Şimdi kentin tarihi hanlarından bir tanesi olan Taşhan’a gideceğiz. 18. yüzyılda kesme taştan inşa edilmiş tipik bir han burası. Siz yine de beklentinizi yüksek tutmayın çünkü hem küçük bir yer, hem de avlusu dükkanların ürünlerini teşhir ettikleri bir pazar alanına dönüşmüş durumda. Hanın ortasındaki küçük havuzda eskiden aslan başları varmış ve su aslanların ağzından akıyormuş. Ancak günümüze aslan şekli tamamen kaybolmuş durumda.

Taşhan’ın üst katındaki mekanlara çıkıp oturabilir ya da bir turlayıp çıkabilirsiniz. Elbette Sivas tarihi ticaret yolları üzerinde yer aldığı için tek bir hanı yok. Hemen arka çaprazında Subaşı Hanı var ama epey modernize edilmiş diyebilirim. Onun biraz daha ilerisinde ise otel ve restoran olarak kullanılan Behrampaşa Hanı var. Konaklama ya da akşam yemeği için değerlendirebilirsiniz ama gidip görmek için oraya kadar yürümeye değmeyebilir.

Günün son durağı olarak işaretlediğim “Sivas Bilim ve Kültür Merkezi” aslında gezilecek bir yer değil. Ancak unutulmaması gereken bir yer. Sivas Katliamı ya da Madımak Katliamı olarak bilinen korkunç olayın yaşandığı Madımak Oteli yani.

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılan yazar ve düşünürler bu otelde konaklıyordu. Konaklayan ünlü yazarlardan bir tanesi de İslam’a inanmadığını açıkça belirten Aziz Nesin’di. Aziz Nesin’i protesto etmek amacıyla otelin çevresini saran kalabalık oteli ateşe verdi. 33 konuk ve 2 otel görevlisi hayatını kaybetti. Yakılan Madımak Oteli bugün “Sivas Bilim ve Kültür Merkezi” olarak kullanılıyor. İçeride müze ya da anıt yok. Dolayısıyla bugün sadece dışarıdan bakıp yaşananlardan ders çıkarılmış olmasını umabileceğimiz bir bina burası.

3. Günübirlik Divriği (Ulu Cami ve Konaklar)

Bugün günübirlik olarak Divriği’ye gideceğiz. Tren Sabah 6’da kalkıyor ve yaklaşık 3 saat sürüyor. Otobüsle ya da özel aracınızla da 2,5 saatte Divriği’ye ulaşabiliyorsunuz. Yani her türlü günübirlik gezip dönebilir ya da seyahatinizi Divriği’de noktalayabilirsiniz.

Araçla gidecekseniz Sivas’ın çıkışında kalan Eğri Köprü’ye uğramayı unutmayın. Eğri köprü 12. yüzyıldan kalma bir Selçuklu Köprüsü. Zamana meydan okumasının yanı sıra mimarisiyle ve ilgi çekici bir yapı. Karşı kıyıya dümdüz bağlanmak yerine yaklaşık 50 derecelik bir açıyla dönüveriyor çünkü.
Köprüden yürümek ve fotoğraf çekmek için aracınızı şuralarda  veya buralarda bir yere bırakıp yürümeniz lazım bu arada. Köprüye giden asfalt yol yok. Toprak yolda ilerleyip ilerlememek size kalmış.

Şimdi İstikamet Divriği! İlk durağımız tabii ki Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası! Burası Türkiye’den UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmiş olan ilk insan yapısı. İstanbul’un tarihi yarımadası ve Kapadokya bölgesi ile aynı yıl tescillenmişler. Kıymeti bu kadar uzun zamandır bilinmesine karşın turistik açıdan çok popüler olamamasının en büyük nedeni ise restorasyon. 2015 yılında restorasyona alınan bina ancak 2024 yılında ziyarete açılabildi. Haliyle 9 yıl boyunca hiçbir ziyaretçi gezemedi burayı. Çelik iskelelerin arasından görünen kapılara bakıp dönmekle yetinenler olduysa da; benim gibi restorasyonun bitmesini bekleyen daha çok kişi vardır elbet.

Hiç abartmıyorum, burası hayatım boyunca gördüğüm en güzel mimari yapılardan bir tanesi! Gerçekten taşı nakış gibi işlemişler. Bunun başka tabiri yok.
1228 – 1243 tarihleri arasında inşa edilmiş son derece eski bir yapıdan bahsediyoruz. Yapıldığı dönemde Divriği, Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği’nin kontrolü altında. Binanın mimarının bilinen başka bir eseri yok ama böyle bir yapının, bir mimarın ilk eseri olması pek akıl karı değil elbette.

Burası birbirine bitişik şekilde inşa edilmiş iki yapıdan oluşuyor. Zaten adı üzerinde, cami ve darüşşifa yani hastane. Cami kısmı Mengücek Beyi Ahmed Şah tarafından yaptırılmış, darüşşifa kısmı ise eşi Turan Melek tarafından. Her ikisinin de mezarları cami ile darüşşifanın birleştiği yerde bulunan türbede yer alıyor. Türbeye her iki taraftan da açılan kapılar var. Bildiğim kadarıyla bir kadın ve bir erkeğin birlikte bina yaptırması eşine fazla rastlanır bir şey değil.

Kapılardaki taş işçiliğinden detaylar

Binanın en meşhur özelliklerinden bir tanesi inanılmaz bir taş işçiliği ile süslenmiş olan kapıları. Yerleşkeye ilk girdiğinizde hemen sağınızda kalan kapıya Darüşşifa Taç Kapısı deniliyor. Buradan genellikle ruh ve sinir hastalıklarının tedavisinde kullanılan darüşşifa bölümüne giriliyor. İçeride bir havuz olması ve sahne alanının farklı açılardan farklı akustik etkiler yaratacak şekilde tasalanması burada ses ile tedavi yöntemine başvurulduğunu gösteriyor.

Hemen bir sonraki kapı ise Tekstil Kapı adıyla biliniyor. Buraya “gölgeli kapı” da deniliyor çünkü Nisan ayından Ekim ayına kadar öğleden sonra güneşi burada kitap (Kuran) okuyan bir erkek silüeti oluşturuyor. Bu bizim benzetmemiz mi yoksa gerçekten hesaplanmış bir ışık-gölge oyunu mu diye merak ediyordum. Belli ki gerçekten bu silüetin oluşması hesaplanarak yapılmış bu kapı. Neden derseniz kapı düz değil. Gölge oluşturacak şekilde dışa eğimli yapılmış. Buradan camiye giriş yapılıyor ama caminin asıl giriş kapısı hemen köşeyi dönünce karşınıza çıkacak olan diğer kapı.

Darüşşifa’daki su havuzu

Köşeyi döndüğünüzde karşınıza çıkacak olan muhteşem kapının adı ise Cennet kapı. Burada da ise sabah güneşi vurduğunda görülebilen hafif eğik (namaz kıldığı söylenen) bir kadın silüeti var. Bu arada tüm kapılardaki süslemeler semboller ile dolu ama çok fazla detaya girmeyeceğim burada. Muhtemelen buraya özel uzun bir yazı yazarım; ilgileniyorsanız takipte kalın.

Cennet kapıdan içeri girdiğinizde cami kısmına girmiş oluyorsunuz. Hemen karşınızdaki Mihrabın güzelliğine mutlaka yakından bakın. Mihraba bakarken sol tarafınızda ahşap korkuluklar olduğunu göreceksiniz. Burada bulunan asma kat hünkar mahfiliymiş. Yani hükümdar oraya açılan kapıdan girip (bugün asma kat yerinde durmadığı için kapı da pencere gibi havada asılı duruyor) halkın arasına karışmadan ibadet edip gidermiş.

Cennet Kapı adıyla bilinen muhteşem kapı

Abanoz ağacından yapılan ve muhteşem bir işçiliğe sahip olan minber de cami ile yaşıtmış. Orijinal minbermiş yani.

Divriği Ulu Camii’ni rehberli olarak gezmek isterseniz burada biraz oyalanabilirsiniz. Caminin imamı Nail Ayan ve caminin önünde hediyelik eşya satan ve tüm araştırma ve restorasyon süreçleri boyunca uzmanlara katılan Mustafa Bey burada gönüllü rehberlik yapıyorlar. Yalnız anlatım sırasında ortam aşırı kalabalık ve bunaltıcı olabiliyor. Hatta kapılarda gölgelerin oluştuğu dönemlerde de aşırı kalabalıktan gezmek epey zor oluyormuş, bilginiz olsun.

Ulu Cami’yi gezmeyi bitirdikten sonra görebileceğiniz birkaç yer daha var. Aslında Divriği Kalesi de camiye epey yakın ama oraya uzaktan bakmakla yetiniyoruz çünkü gezilebilir bir alanı yok. O yüzden kaleyi pas geçip merkeze ineceğiz.

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifasının mihrabı

Divriği de gezilecek yerlerden bir diğeri de Sivas Havalimanı’na adını veren Nuri Demirağ’ın yaşadığı ev olan Müdürdarzade Konağı. Nuri Demirağ’ı hiç tanımasanız, bilmeseniz bile bir şans verip evine gidin derim çünkü hayat hikayesini öğrenince gerçekten şaşıracaksınız.

Bu arada Google’da konumu yanlış işaretlenmiş. Doğru işaretlenmiş olanın ise adı yanlış yazılmış. Doğru konuma ulaşmak için tam olarak şuraya  gideceksiniz.

Mehmet Nuri Demirağ Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk demiryolu müteahhitlerinden biri. Ülkemizde bulunan demiryollarının hatırı sayılır bir kısmını kendisi döşemiş ve bu özelliği nedeniyle Demirağ soyadı kendisine bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiş. Yurdu demir ağlarla ördüğünden ötürü… Buraya kadar şaşıracak bir şey yok. Ancak yetmemiş sigara kağıdı fabrikası açmış, yetmemiş uçak fabrikası açmış, yetmemiş paraşüt üretimine girmiş. Havacılık okulu açmış pilot yetiştirmiş. İlerleyen yıllarda ne yazık ki çok kösteklenmiş ve tüm havacılık yatırımları çöp olmuş. Gerçek bir “dış güçler” hikayesi…

Müdürdarzade Konağındaki Nuri Demirağ Müzesi

Nuri Demirağ’ın konağını gezdiren bir hanımefendi var içeride. Anlatımında sorunlu noktalar olduğunu düşünüyorum ama yine de bireysel gezmekten daha bilgilendirici oluyor. Konağın alt katı ise restoran. Burada bir yemek molası vermenizi tavsiye derim çünkü hem yerel yemekleri bulabiliyorsunuz hem de yemekler çok lezzetli. Biz kalabalık olduğumuz için rezervasyonlu gittik. Rezervasyonsuz yemek veriyorlar mı onu bilemiyorum.

Divriği günümüze dek çok güzel korunarak gelmiş konaklarıyla da meşhur bir yer. Mühürdarzade konağı da ahşap ve kerpiçten inşa edilen bu geleneksel evlerden bir tanesi olsa da tam bir “konak gezisi” imkanı sunmuyor.

Divriği’deki ilk bankonlu konakmış. Atatürk’ün bu balkonda oturup kahve içtiği söyleniyor.

İlçenin meşhur iki konağı daha var. İkisi de 2025 itibarıyla ziyarete kapalı. Yine de ilginizi çekiyorsa etraflarında bir tur atmak isteyebilirsiniz. Ya da sizin seyahat edeceğiniz tarihte ziyarete açılmış olabilirler. O yüzden ikisinden de bahsetmek istedim.

Ayan Ağa Konağı: Ayan Ağa Konağı 1838 yılında yaptırılmış, haremliği selamlığı ve mabeyn alanı olan çok büyük bir konakmış. Bugün evin bu bölümlerinin birbiriyle bağlantısı kesilmiş. Yine de bölgenin yerel mimarisini (ve zenginliğini) gözler önünde seriyor. Konumu şurada.

Abdullah Paşa Konağı: Divriği’nin köklü ailelerinden bir tanesi olan Abdullah Paşa tarafından 1900’lerin başlarında yaptırılmış. Üç katlı, avlulu, büyük, geleneksel mimariyi yansıtan şık bir konak. Ne yazık ki burası da ziyarete kapalı. Konumu ise şurada.

Divriği Kalesi

Divriği’de bir de cam teras var ama gerçekten oraya gitmeye ve o ahşap yolu çıkmaya değecek bir manzara mı inanın bilemiyorum. Ben çıkmadım ama ilginizi çekiyorsa bilginiz olsun diye onun da konumu şöyle bırakayım istedim. Konumu için tıkayın.

Divriği aşağı yukarı bu kadar. Bu yüzden günübirlik gezip dönmek yeterli diye düşünüyorum. Buradan sonra isterseniz Sivas’a dönersiniz, isterseniz seyahati bitirip eve dönüş yolculuğuna başlarsınız.

Rotaya Dahil Etmediğim Yerler

Göller Bölgesi: Sivas’ın ilginç bir göller bölgesi var. Öyle göz alabildiğine uzanan masmavi göller değil de, çorak tepeler arasından bir vaha gibi karşınıza çıkıveren küçük küçük göller. Eğer bu taraflara ayırabilecek geniş bir vaktiniz varsa Zara ve Hafik taraflarına gidip göller bölgesini de gezebilirsiniz. Ancak kısıtlı bir vaktiniz varsa bu taraflara gelmek için diğer yerlerden fedakârlık etmek mantıklı olmaz bence.

Bu arada her göle ulaşım kolay değil. Kimi yollar tamamen toprak. Buna uygun bir aracınız olması ya da yürümeyi göze almanız lazım o konuda uyarayım.

Gürün: Gürün de Sivas’ın gezmeye değer yerlerinden bir tanesi ama tıpkı göller bölgesi gibi “olmazsa olmaz” diyemeyeceğim, geniş vaktiniz varsa programınıza eklemenizi tavsiye edeceğim yerlerden.

Peki buralara gelip te ne yapılır derseniz; epey sarp yamaçlarla çevrili bir kanyon olan Şuğul Vadisi’nde yürüyüş yapabilirsiniz derim. Vadi yürüyüşü deyince aklınızda zorlu bir doğa yürüyüşü canlanmasın. Buraya herkesin yürüyebileceği ahşap bir yürüyüş yolu yapılmış. Oturup bir şeyler yiyip içebileceğiniz işletmeler de var.

Gürün’de, hemen yerleşimin bittiği yerde Hititlerden kalma kaya evleri var. Yamaç boyunca bir apartman gibi altlı üstlü oyuldukları için gerçekten etkileyici görünüyorlar. Ancak yukarı çıkmak mümkünse bile ben bu konuda bir bilgiye ulaşamadım. Yani sadece aşağıdan bakmakla yetineceğiniz 10 dakikalık bir seyir aktivitesi bu.

Son olarak Gökpınar Gölü’ne gidip piknik hatta kamp yapabilirsiniz. Göl gerçekten çok güzel ama “doğayla baş başa” kalabileceğiniz yer değil nispeten popüler bir mesire alanı burası.

Kaymakamlığa ait Kangal Çiftliğin’den. Hem topallıyordu, hem küçükcük bir alanda bağlıydı. Haline epey üzüldüm açıkçası.

Kangal: Sivas denilince akla ilk kangal köpekleri geliyor. Hem ideal çoban / bekçi köpeği olmalarıyla, hem hayranlık uyandıran dış görünüşleriyle eşsizler. Haliyle insan anavatanlarına kadar gelmişken onları görmek, tanımak ve bu türü özel kılan özellikleri hakkında bilgi almak istiyor. Ben bunu Kaymakamlığa ait olan çiftlikte bulabileceğimi sandım ama yanılmışım. Küçücük kafeslere hapsedilmiş, koşacak yeri olmayan ve belli ki pek iyi bakılmamış, sağlıksız köpekler gördüm ve oldukça üzüldüm. Kangal’daki diğer tesisler ise özel üretim çiftlikleri. Belki tesisi gezdirip bilgi verirler ama asıl işleri bu değil. Haliyle bu köpeklerin hatırına Kangal’a kadar gitmeye hiç gerek yok.

Sivas’ta Gezilecek Yerler

Haritalı Sivas Gezi Rehberi başlığında kısa kısa değindiğim yerlerden bazıları çok daha detaylı açıklamaları hak ediyor çünkü tarihini ya da mimarisi bilerek gezdiğiniz zaman çok daha fazla keyif alıyorsunuz. Gezip göreceğiniz yerler neden önemli, mimari özellikleri neler, nasıl bir tarihleri var merak ediyorsanız buyurun okumaya!

 

Gök Medrese

Gök Medrese, Sâhip Ata Medresesi veya Sâhibiyye-i Fahriyye adlarıyla da biliniyor çünkü IV. Kılıçarslan’ın ve oğlu III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Büyükvezirliğini yapan Sahib Ata Fahrettin Ali tarafından 1271 yılında yaptırılmış. Nitekim bu vezir ülkenin farklı yerlerine çok sayıda hayır eseri yaptırması ile meşhurmuş.

Yapının en görkemli yeri giriş kapısının bulunduğu cephe. Mukarnaslı kapının hemen üstüne “Ulu sultan, yüce şahlar şahı, dünya ve dinin yardımcısı Kılıç Arslan oğlu Keyhüsrev’in devleti zamanında yapılmıştır. Allah devletini daim eylesin.” cümlesi işlenmiş. Diğer kitabelerin büyük bölümünde ise ayetlerden alıntılar var.
Kapıda geometrik desenlere, bitkisel motifler eşlik ediyor. Elbette inanılmaz ince bir işçilikle yapılmışlar. Taç kapıdaki süslemeler arasında dikkat çeken birkaç figür var.

Gök Medrese’nin ön cephesinden detaylar

Bunlardan tanesi kapının sağında ve solunda bulunan, içinde hayvan başı figürleri bulunan geometrik bir desen. Bu 9 hayvanı (koç, tilki, boğa, ördek, at, kuş, aslan, yılan ve fil) 12 Hayvanlı Türk Takvimi ile ilişkilendirenler de var, “amaç bu takvime öykünmekse neden 12 hayvan değil de 9 hayvan olsun?” diye soran da.

Bir diğer dikkat çekici figür ise hayat ağacı figürü. Bu motif Selçuklu eserlerinde sıkça kullanılan ve o dönemin imgeleminde önemli yer tutan bir figür. Hayat ağacı; Şamanist dönemlerden beri bu dünyayı öte dünyaya bağlayan bir sembol olarak kullanılıyor. Selçuklu döneminde de bu dünyayı cennet ile birleştiren, evrenin direği konumunda olan, sonsuzluğu ve kudreti simgeleyen bir sembol. Nitekim ağaçta nar, hurma ve kiraz yani cennet meyveleri var.

Medresenin bir diğer özelliği ise Selçuklu çini sanatının en güzel örneklerine ev sahipliği yapıyor olması. Yüksekliği 25 metreye ulaşan minareler, sırlı tuğlalar ve mavi çinilerle süslenmiş. Zaten medreseye “Gök Medrese” adını veren de minarelerin üzerinde bulunan firuze renkli çiniler. Buranın ilk çift minareli medrese örneği olduğu söyleniyor.

Gök Medresenin eyvanındaki çiniler

Medreseye girdiğinizde sağınızda mescid, solunuzda derslik kalıyor. Avluyu çevreleyen odalardan kimileri depo, kimileri kütüphane, kimileri öğretmen odası olarak kullanılmış. Tuvalet ise kapıdan girince solunuzda kalan köşede.

Medresenin 4 eyvanı, yani tek tarafı açık, büyük girintisi var. Bu eyvanlarda bulunan çiniler son derece kıymetli. Özellikle siyah mı, mor mu, lacivert mi olduğuna karar vermesi son derece güç olan o rengin kullanımı; Selçuklu çinilerini özel kılan unsurlardan bir tanesi.

İçerisindeki müze odalarından bir tanesi

İçerisi ise bilgilendirici bir müze olarak düzenlenmiş. Hem medrese ve kurucuları hakkında bilgi alabiliyorsunuz hem de Eski Türk kilimleri ve ahşap oymaların sergilendiği bölümleri gezebiliyorsunuz.

Medrese pazartesi günleri hariç her gün ziyarete açık. Giriş ücretsiz.

Konumu için tıklayın.

 

Sivas Atatürk ve Kongre Müzesi

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolculukta atılan tarihi adımlardan bir tanesi elbette Sivas Kongresi. Sivas Kongresi’nin düzenlendiği bina bugün Sivas Atatürk ve Kongre Müzesi adı altında, müze olarak gezilebiliyor.

Kongre’nin düzenlendiği bina eskiden lise seviyesinde eğitim veren bir okulmuş. O dönemde Sivas Mekteb-i Sultânîsi olarak bilinen okul 1887 yılında yapılmış ve 1894 yılında eğitime başlamış. 1915 yılında Sivas Lisesi’nin tüm öğrencileri Çanakkale Savaşı’nda şehit olduğu için, okul o yıl hiç mezun verememiş. Nitekim müzeyi gezerken göreceğiniz sınıf canlandırmasında, kara tahtanın üzerine tebeşirle yazılan o not tüylerinizi diken diken edecek: “Hocam hakkını helal et. Biz Çanakkale’ye şehit olmaya gidiyoruz.”

Sivas Kongresi’Nin düzenlendiği bina

Bu süreçte Mustafa Kemal Atatürk milli mücadeleyi örgütlemek üzere çıktığı yolculuğa Samsun’dan başlamış, ardından Amasya genelgesini yayınlamış ve Erzurum’a giderek Erzurum Kongresi’ni düzenlemişti. Buradan çıkıp geldiği yer ise Sivas oldu. 4 Eylül 1919 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında düzenlenen bu kongre, ilk kez ulusal ölçekte kararların alındığı bir kongre olduğu için çok önemli.

Tabii ciddi bir yokluk döneminden bahsediyoruz. Hem maddi sıkıntılar var, hem de güvenlik endişeleri. Kongreye katılmak için gelenler Sivas halkının evinde kalıyor. Mustafa Kemal ise okulda hazırlanan bir odada konaklıyor. Müzede hem Atatürk’ün odasını hem de katılımcıların bir bölümünü ağırlayan Şekercizade İsmail Efendi’nin konağının bir canlandırmasını görebiliyorsunuz.

Atatürk ve Kongre Müzesi

Kongre görüşmelerinin yapıldığı oda, telgraf odası, kongre tutanakları ve İrade-i Milliye Gazetesi’nin basıldığı matbaa da müzede görebilecekleriniz arasında yer alıyor. Kongreye katılanlar ve milli mücadele döneminde önemli rol oynayan kadınlar da müzede anlatılıyor.

Konumu için tıklayın. 

Solda Atatürk’e tahsis edilen oda, sağda kongreye katılanların konakladıkları konağın bir canlandırması.

Çifte Minareli Medrese

Sivas’ın en ikonik yapılarından bir tanesi olan Çifte Minareli Medrese, 1271 yılında İlhanlı Veziri Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırılmış. Bu bilgi taç kapı üzerindeki kitabede de yer alıyor.

Binada iki adet minare bulunması buranın tamamen dini eğitime odaklanmış bir eğitim kurumu olduğunu gösteriyor. Nitekim buraya “hadis okutulan yer” anlamına gelen “Dârü’l-hadis” de deniliyor. Duvarların üzerinde dini içerikli kitabeler de buluyor.

Çifte Minareli Medrese’in öden ve arkadan görünümü

Örneğin taç kapıya Tevbe Suresi’nin 122. ayeti işlenmiş. Bu ayet tüm kavmin aynı anda sefere çıkmamasını ve geride kalanların dini ilimlerde gelişme kat etmeye devam etmesini öğütleyen bir ayet. Tam kapının girintisinin sağında “Ben Allah’ın kulu Abdullah dinden yoksul olandan daha üstünüm” solunda ise “Dindar bir yoksul, şeytan dindardan daha üstündür.” yazıyor.

750 yıldır zamana meydan okuyan medrese, günümüze tek parça halinde gelememiş ne yazık ki. Medresenin iç mekanı tamamen yılmış. Arkasına dolaştığınız zaman binanın yalnızca temellerini görebiliyorsunuz. Bir de ön cephenin yıkılmasını önlemek için 1882 yılında yapılan destek duvarlarını… Ancak giriş kapısının bulunduğu cephesi ve bu cepheden göğe yükselen çini kaplı minareler halen görülebiliyor. Ki bu cephe bile büyülenmek için başlı başına yeterli.

Taç kapının üzerindeki taş işçiliği detayları

Yapının kalan kısımlarına ve temel taşlarına bakarak 2 katlı, açık avlulu, büyük bir yapı olduğu anlaşılıyor. Ön cephesinde mukarnaslarla süslü dev bir kapı ve onun etrafına asimetrik olarak yerleştirilmiş pencereler var. Pencere süslemeleri de birbiriyle alakasız. Ancak bu uyumsuzluğun acayip güzel bir harmonisi var. Minarelerde çini ve sırlı tuğlaların bir arada kullanılması da yapıya inanılmaz bir güzellik katmış.

Konumu için tıklayın. 

 

Sivas Şehir Müzesi

Sivas’ın tarihini ve kültürünü daha yakından tanımak için uğrayabileceğiniz bir müze burası. Ülkemizdeki pek çok şehir müzesinden çok daha derli toplu ve bilgilendirici bir şekilde düzenlenmiş ve bu açıdan vakit ayırmaya değiyor bence.

Sivas Şehir Müzesi

Sivas’ın yöresel mutfağından önemli tarihi figürlere, tarihi yapılarından geleneksel halk oyunlarına, milli mücadele dönemindeki rolünden sanayi ve teknolojik kalkınmadaki rolüne kadar pek çok konuda bilgi sahibi olmanızı sağlıyor. Sivas’ın tarihi, kültürü ve coğrafyasına dair pek çok şey öğrenebiliyorsanız. Kesinlikle gezmenizi tavsiye ederim.

Müze haftanın her günü açık. Müzekart geçerli değil ama 60 TL’lik makul bir giriş ücreti var.

Konumu için tıklayın.

 

Şifaiye Medresesi

Sivas’ın dört önemli tarihi medresesinden bir tanesi de Şifaiye Medresesi. Adından da anlaşıldığı üzere burası tıp eğitimi veren ve hastane işlevi olan bir yer. Daha çok ruh ve sinir hastalıklarına bakıldığı söyleniyor. Sivas Osmanlı’nın kontrolü altına girince, bu medrese de dini eğitim veren klasik bir medreseye dönüştürülmüş.

Sivas Darüşşifası ya da Keykâvus Darüşşifası adlarıyla da bilinen medrese; Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus tarafından 1217 yılında şifahâne olarak yaptırılmış. Nitekim vefatından sonra kendisi buraya defnedilmiş ve medresenin bir kısmı türbeye dönüştürülmüş. Türbe’nin etrafındaki sırlı tuğla ve mozaik çini süslemelerini hemen fark edeceksiniz zaten.

I. İzzeddin Keykâvus türbeninin girişindeki mozaikler

Şifaiye medresesi günümüze ulaşmış en büyük darüşşifa binalarından bir tanesi. Kesme taştan yapılmış tek katlı binada, avlunun etrafını çevreleyen 30 oda bulunuyor. Ancak bu odaların tamamı dükkanlara kiralanmış. Yani alışveriş yapabileceğiniz ya da kefesinde oturup bir şeyler yiyip içebileceğiniz bir yere dönüşmüş. Ortadaki havuzun su sesi eşliğinde tarihi bir mekânda oturmak keyifli açıkçası. Ama bu kadar kıymetli bir tarihi yapının korunması açısından ne kadar doğru orasını tartışmak lazım.

Tam Çifte Minareli Medrese ile karşılıklı durdukları için, çifte minareli medrese bu yapıdan biraz rol çalıyor elbette. Süslemeleri diğer medreseler gibi “vay canına” derdirtmese de çinileri, büyüklüğü ve günümüze sağlam ulaşabilmiş olması önemli.

Konumu için tıklayın.

 

Buruciye Medresesi

Bu medrese 1271 yılında yani yine Selçuklular döneminde; şehrin ileri gelenlerinden biri olan Muzaffer Burucerdi tarafından yaptırılmış. Haliyle Buruciye adı da oradan geliyor.

Buruciye Medresesi

Bu medrese pozitif bilimler yani fizik, kimya, matematik ve astronomi eğitimi verilen bir eğitim kurumuymuş. Bugün ise içerisinde yalnızca bir restoran var. Yine de görmeden geçmeyin çünkü Selçuklu taş işçiliğinin çok güzel örneklerinden bir tanesi bu yapı. Taç kapısında yıldız, rumi ve geometrik desenler işlenmiş.

Binanın taş kapısında ve özellikle de giriş eyvanında koyu lekeler göreceksiniz. Bu lekeler aslında is. Çünkü medrese Timur’un Sivas’ı yakıp yıktığı dönemde yanan yapılardan bir tanesi.

Konumu için tıklayın.

Buruciye Medresesi’nin içi

Kale Camii

Kale camii etrafında bulunan diğer tarihi yapılar kadar eski olmasa da, burası da tarihi bir Osmanlı Camii aslında. 3. Murad’ın veziri Ali Beyoğlu Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmış. Kendisi aynı zamanda dönemin Sivas Valisiymiş.

Size “camiyi gezin” demeyeceğim çünkü çok da özellikli bir mimarisi yok. Ancak yanına gelip bakmak isteyebileceğiniz iki şey var: Yitik Taşı ve Sadaka Taşı. Bunların ne olduğunu haritalı Sivas Gezi rehberi başlığında açıkladığım için tekrara girmeyeceğim.

Konumu için tıklayın.

 

Sivas Ulu Cami

İçerisi ziyarete kapalı olsa da dışarıdan bakabileceğiniz bu cami Anadolu’nun en eski camilerinden bir tanesi. Cami 1196-1197 yılları arasında yapılmış. O dönemde Danişmentler teknik olarak Selçuklu’ya bağlanmış olsa da, burası mimari özellikleri nedeniyle “Danişment eseri” olarak kabul ediliyor.
Farklı malzemelerin ve mimari tarzların bir arada kullanıldığı cami, Türklerin henüz yeni yerleştikleri bu coğrafyaya uygun malzeme ve mimari stil arayışlarını somutlaştırması açısından kıymetli.

Sivas Ulu Camii (Fotoğraf: Sivas İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü)

Cami inşa edildiği tarihten bugüne yek çok kez tadilat görmüş. 13. yüzyılın ilk yarısında eklenen minaresi yıllara direnmekte güçlük çekmiş gibi duruyor çünkü minare epey eğri. Minarenin tabanı ile en tepe noktası arasında 117 santimetrelik bir kayma varmış. Yıkılmayacağından emin olabilmek için minareyi demir çubuklarla güçlendirmişler.

Minarenin tek özelliği eğik olması değil elbette. Şerefenin hemen altındaki mukarnaslar ve çini mozaikler, minarenin yapıldığı dönemden gümümüze ulaşan orijinal süslemeler. Şerefenin üzerinde kalan kısım ise yakın zamanda yapılan bir onarım sırasında yeniden yapılmış.

Konumu için tıklayın. 

 

Sivas Sanayi Mektebi Müzesi (KAPALI)

2. Abdülhamid döneminde sanayi mektebi olarak inşa edilen bina başta yetimler olmak üzere 5 ila 13 yaş arasındaki çocuklara eğitim veriyormuş. Dört yıllık yatılı eğitim veren okul 1939 yılında sanat okuluna dönüştürülmüş ve 22 yıl sanat okulu olarak kullanılmış. 1961 yılında ise cezaevine dönüştürülmüş ve 58 yıl da cezaevi olarak kalmış.

Eski Sanayi Mektebi’nin binası

Bu müze artık kapandığı için gezilemiyor. Ancak 1800’lü yılların ortalarında, sanayi devriminin gerisinde kalmamak için yetim çocukları toplayıp sanayi eğitimi verme fikri son derece dikkat çekici. Böyle kıymetli bir binanın 2019 yılına kadar cezaevi olarak kullanılması daha da dikkat çekici. Bu nedenle tarihini bilmeye değer bulduğum bir yer burası.

Konumu için tıklayın.

 

Sivas Arkeoloji Müzesi

Sivas Arkeoloji Müzesi küçük, gezmesi fazla vakit almayacak bir müzesi olmasına karşın oldukça geniş bir dönemden eserler barındırıyor. Milyonlarca yıl öncesinden kalan memeli fosilleri ile başlayıp kalkolitik çağ, ve tunç çağından kalma alet ve eşyalar ile devam ediyor. Hitit yerleşimlerinde bulunan boğa biçimli törensel içki kapları, Hitit ve Urartu’lardan kalma mühür ve takılar, Helenler ve Romalılardan kalma mozaik, sikke ve cam şişeler, müzede görebilecekleriniz arasında. Osman Gazi Bey’in büstü ve Hitit banyoları da müzedeki dikkat çekici parçalardan.

Sivas Arkeoloji Müzesinden bir Hitit bira imalathanesi

Sivas Arkeoloji müzesinin binası da önemli bir tarihi yapı aslında. Birinci Ulusal Mimarlık Akımının güzel örneklerinden bir tanesi olan bina 1896-1899 yılları arasında Sanayi-i Nefise Mektebi olarak yaptırılmış. 1911 yılında, eklentiler yapılarak demir, marangoz ve dokuma atölyelerine çevrilmiş. Yani hemen karşısındaki binada yetişen gençlerin çalışabileceği bir atöyle merkezi olmuş.

Bina atölye işlevini yitirince, 1923 yılında müzeye çevrilmiş. Bu açıdan Anadolu’nun ene ski müzelerinden bir tanesi olduğunu söylemek mümkün.
Müzeyi pazartesi günleri hariç haftanın her günü, Müzekart’ınız ile gezebilirsiniz.

Konumu için tıklayın. 

 

Taş Han

19. yüzyıldan kalama tarihi bir Osmanlı hanı olan taşhan, adıyla müsemma bir şekilde tamamen kesme taştan inşa edilmiş. Zamanında tüm hanlar gibi ticaret ve konaklama amacıyla kullanılmış. Bugün ise alt katında dükkanlar, üst katında kafeler var.

Konumu için tıklayın.

Sivas Taşhan

Eğri Köprü

Eğri Köprü Sivas’ın Güneybatısında, şehre giriş çıkışları sağlayan tarihi bir köprü. Kitabesi bulunmasa da Selçuklu döneminden kaldığı düşünülüyor. Büyüklüğü ve eskiliği dışında dikkat çeken bir özelliği de eğriliği. Eğri köprü en yüksek noktasına ulaştığında keskin bir şekilde (yaklaşık 50 derecelik bir açıyla) kuzeye doğru dönüyor. Bu özelliği sayesinde sanki 6 gözlü bir köprü ile 12 gözlü bir köprü nehrin ortasında birleştirilmiş gibi görünüyor.

Eğri Köprü (Fotoğraf: Avni Yazıcı / Wikimedia Commons)

Tamamı kesme taştan yapılan köprü 173 metre uzunluğa sahip. Şu anda yalnızca yaya trafiğine açık ama gezip görmesi çok da kolay değil çünkü köprüye giden yol yok. Ya yürüyeceksiniz ya da arabanızı toprak yola sokmayı göze alacaksınız.

Konumu için tıklayın.

 

Kesik Köprü

Sivas’ın tarihi köprülerinden bir diğeri de Kesik Köprü. 26 metre uzunluğu ve 5 metreye yakın eniyle oldukça büyük bir köprü bu. Bugün yalnızca yaya trafiğine açık olarak kullanılıyor. 1292 yılında, Sivas’ı Kayseri’ye başlayan yolun üzerine, Kızılırmak nehrini geçecek şekilde inşa edilmiş. Sultan Abdülaziz döneminde, Osmanlı imparatorluğu tarafından onarılmış.

Kesik köprü adını almasının nedeni ise sanki birbirine eklenmiş iki farklı köprü varmış gibi görünmesi. Köprünün bir bölümü sivri kemerli gözlere sahipken diğer bölümü yuvarlak kemerli gözlere sahip.

Konumu için tıklayın. 

Kesik Köprü (Fotoğraf: Sivas İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü)

İsmet İnönü Konağı

İsmet İnönü’nün çocukluğunun geçtiği, yani başka bir değişle 1891-1897 yılları arasında yaşadığı konak müze olarak gezilebiliyor. Mutlaka görülmesi gereken bir yer diyemem ama ilginizi çekiyorsa bilginiz olsun kontenjanından ekledim listeye.
Konağın bir kısmı müze, bir kısmı restoran olarak kullanılıyor. Müzede İnönü’nün ve ailesinin fotoğrafları, kişisel eşyaları, konak odalarının eski halleri ve bazı ev eşyaları sergileniyor.

Ben pas geçmeyi tercih ettim ama gidecekseniz kısa bir zaman ayırmanız yeterli çünkü sadece birkaç odada oluşan küçük bir müze burası.

Konumu için tıklayın. 

Sivas’ta ne yenir?

Sivas Köftesi

Sivas köftesinin en büyük özelliği içinde tuz ve biberden başka hiçbir şey olmaması. Tamamen et tadı alacağınız, lezzetli bir köfte. Peki abartıldığı kadar var mı? Bence öyle aman aman inanılmaz bir şey değil. Güzel, lezzetli, yediğinize pişman etmeyecek bir köfte sadece. Beklentinizi çok yüksek tutmayın ama gelmişken denemeden geçmeyin derim.

Döner

Döner Sivas’a özgü bir yemek değil elbette ancak Sivas döner konusunda oldukça iddialı. Ben “dönerin alasını Ankara’da da, yerim buraya gelmişken yerel yemekleri deneyeceğim” dedim ama herkes “Sivas’tan döner yemeden dönülmez” diyor. Yememiş olmak benim eşekliğim olsun deyip, listeye döneri de alıyorum haliyle.

Divriği Pilavı

Üzeri dana etli, içinde nohut, kuş üzümü, soğan ve çeşitli baharatlar bulunan lezzetli bir yemek bu. Denemenizi kesinlikle tavsiye ederim.

Hingel

Farklı yörelerde farklı çeşitleri yapılan bir mantı bu. Sivas’ta içi patates dolgulu üçgen biçimli mantılar olarak servis ediliyor. Bence ortalama bir lezzet. Mutlu da etmez mutsuz da. 😊

Etli Ekmek

Etki Ekmek Sivas’a özgü bir yemek değil ama burada Konya’dakinden daha farklı yapılıyor. Hatta bu versiyonun resmi olarak yerel yemeklerinden biri sayılması için tescil başvurusu falan yapmışlar. Şunu çok net söyleyebilirim ki tok karnına yememe rağmen en çok keyif aldığım yemek bu oldu. İnanılmaz lezzetli bir etli ekmekleri var.

Sivas Şehir Müzesindeki yerel mutfak bölümü

Dolma ve Sarmalar

Dolmaların, özellikle de etli yaprak sarmanın Sivas mutfağında geniş bir yeri var. Pek çok restoranın menüsünde kolayca bulabilirsiniz. Gayet lezzetli sarmalar yedim Sivas’ta.

Madımak Çorbası

Sivas ve civarında yetişen Madımak bitkisinden yapılan bir çorba bu. Tam olarak nasıl tarif edeceğimi bilemedim ama ıspanağı andıran bir tadı olduğunu söyleyebilirim. Denemekten zarar gelmez. Kötü değil ama pek lezzetli bulduğumu söyleyemeyeceğim.

Peskütan çorbası

Peskütan Sivas’ın pişirilerek hazırlanan, hafif ekşi yoğurduna verilen isim. Peskütan çorbası da adından da anlaşılacağı üzere bir çeşit yoğurt çorbası. İçerisine yarma ve nohut, üzerine nane ekleniyor. Ben kendi adıma standart yayla çorbasını tercih ederim ama renkler ve zevkler tabii.

Divriği Pilavı

Katmer

Katmer Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulabileceğiniz bir hamur işi elbette ancak her yörenin kendine has katmerleri var. Sivas da kendine has katmeri ile ünlü şehirlerden bir tanesi. Ben üç gün Sivas’ta kalıp katmer yemeden dönmeyi başardım. Siz benim gibi yapmayın, yiyin, yedirin.

Sivas Kebabı

Sivas Kebabı sebzelerle pişirilen bir kebap çeşidi. Patlıcan, biber ve domatesle birlikte pişirilen kemikli kuzu etiyle yapılıyor. Et ev sebzeler tandır benzeri ızgaralarda pişiriliyormuş.

Sivas Şehir Müzesinden Nuri Demirağ ve diğer yöresel yemeklerin sunumu

Sivas’ta nerede yemek yenir?

Lezzetçim: Burada hem Sivas köfte hem etli ekmek yedim. İkisi de çok lezzetliydi. Geniş bir menüleri var. Restoran büyük olduğu için yer bulmak da kolay. Kesinlikle tavsiye ederim.
Konumu için tıklayın.

Behrampaşa Hanı: Tarihi bir handan otele dönüştürülen hanın avlusu bir restoranı da var. Bu otelde konakladığım için akşam yemeğimi de burada yedim. Bence lezzetliydi. Kahvaltı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim yalnız. Kahvaltı standart bir orta kalite otel kahvaltısı yani özellikle kahvaltı yapmak için buraya gelmeyin. Konumu için tıklayın.

Mis Kebap: Sivas’ın meşhur dönercilerinden bir tanesi burası. Ben gitmedim ama herkes önerdiğine göre vardır elbet bir sebebi. Yorumlarına biraz göz attım. Döneri gerçekten beğeniliyor ama hizmete ilişkin bazı eleştiriler var. Küçük bir mekan olduğu için hızlıca yiyip kalkmak zorunda hissettiğiniz mekanlardan bir tanesi anladığım kadarıyla burası. Konumu için tıklayın. 

Özen Kebap: Döner, Sivas Köfte, Etli ekmek gibi yerel yemekleri ve her türlü kebap çeşidini bulabileceğiniz meşhur restoranlardan biri de burası. Kendim gitmediğim için kefil olamam ama aklınızın bir köşesinde olsun. Konumu için tıklayın

3N Sofra: Sivas’ın eski, bilindik restoranlarından bir tanesi burası. Kebaplar da var yerel yemekler de. Hala övüldüğü kadar iyi midir bilmiyorum ama aklınızın bir köşesinde olsun. Konumu için tıklayın.

Sivas’ta Nerede Konaklanır?

Elite World Nest Sivas: Sivas’ın en iyi yorumları ve en yüksek puanları almış otellerinden bir tanesi burası. Ancak arabasız geliyorsanız tavsiye etmem çünkü şehir merkezine yürüme mesafesinde değil. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

Beyaz İnci Otel: Sivas’ın tam merkezinde, gezilecek yerlere yürüme mesafesinde kalan uygun fiyatlı bir otel alternatifi burası. Otelin yorumları ve puanları da gayet iyi. Lüks ve şık değil elbette ama gayet yeterli. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

Benim konakladığım behrampaşa Otel’in koridorları.

Behrampaşa Hanı: Standart bir otel yerine 450 yıllık tarihi bir handa konaklamak isterseniz Behrampaşa hanı ideal bir seçenek. Otel pek lüks değil, ancak ambiyansı ve tarihi havası burada kalmayı keyifli kılıyor. Ben de burada kaldığım için gönül rahatlığıyla tavsiye edebiliyorum. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

Savona Otel: Savona Otel’de şehrim merkezinde, otel sitelerinde gayet olumlu yorumlar ve yüksek puanlar almış bir otel. Fiyatı da makul olduğu için listede bu otele de yer vermek istedim. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

Sivas Sultan Otel: Tam merkezde, her yere yürüyerek ulaşabileceğiniz, gayet olumlu yorumlar almış 3 yıldızlı bir otel burası. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için tıklayın.

Bu da Behrampaşa Otel’deki odamız.

Sivas gezi rehberimizin burada sonuna geliyoruz. Umarım bu rehber işinize yarar ve seyahatiniz çok keyifli geçer!